Türk-Yunan dengesinin korunmasının ve Türk vatandaşlarına 4 özgürlüğün tanınmasının yaşamsal önemi

 
Sabahattin İsmail
   

      Sabahattin İsmail

Rum tarafının, stratejik-siyasi bir saldırı olarak, AB üyeliği gündeme getirildiği zaman Türkiye ve KKTC durumu değerlendirerek bir sonuca vardı. Varılan sonuç şuydu:

- Rum tarafının Kıbrıs sorunu çözülmeden tüm Kıbrıs adına ve Türkleri de kapsayacak şekilde AB'a tam üye yapılmasının amacı, tek kurşun atmadan Kıbrıs'ı bir Rum-Yunan adası haline getirmektir. Bu gerçekleşirse ENOSİS, AB çatısı altında gerçekleşecektir. Rum tarafı ve Yunanistan AB çatısı altında siyasi, ekonomik, askeri yönden bütünleşecektir. Yunan vatandaşları AB ilkesi olan 4 özgürlükten ( serbest dolaşma, yerleşme, mülk edinme, iş kurma ve çalışma özgürlükleri)  yararlanarak adayı istila edeceklerdir. Türkler asimile olacaklar ve Kıbrıs'taki Türk varlığı son bulurken ada ile Türkiye'nin bağı koparılacaktır.. ( Rum tarafı AB'a girince adayı ziyaret eden Yunan Başbakanı Simitis, düzenlenen coşkulu mitingde yaptığı konuşmada 'asırlar sonra milli hedeflerine ulaştıklarını ve ENOSİS'in AB çatısı altında gerçekleştiğini' söylemiştir.)

KARŞI POLİTİKA ÜRETİLDİ

Türkiye ve KKTC yaptığı bu doğru analizden sonra doğru bir politika üretti..Buna göre:

- Kıbrıs sorunu çözülmeden Rum tarafının tüm Kıbrıs adına AB'a tam üye yapılması Garanti anlaşmasında belirtilen "Kıbrıs'ın Türkiye ve Yunanistan'ın birlikte üye olmadığı siyasi, ekonomik veya askeri bir birliğe üye olamayacağı" ilkesine ve müzakere sürecinde saptanan çözüm parametrelerine terstir..Bu nedenle çözüm olmadan ve iki Halkın da onayı alınmadan tüm Kıbrıs'ın AB üyeliği meşru olamaz, bu, Garanti anlaşmasının ihlal edilmesi olur.

Türkiye ve KKTC, bu doğru saptama çerçevesinde Rum tarafının tüm Kıbrıs adına AB üyesi olmaması için çok uğraştı. Ne ki AB ile ciddi bir çatışmayı ve ipleri koparmayı göze alamadıkları için başarılı olamadılar. Rum tarafı tüm Kıbrıs adına AB'a alındı..

İÇ-DIŞ DENGENİN KORUNMASI

Türkiye ve KKTC bundan sonra, yani Rum tarafının AB'a tam üye yapılması gerçeği altında yeni bir değerlendirme yaparak şu doğru politikayı üretti:

- Çözümde bir iç, bir de dış denge olmalıdır..

İÇ DENGE, Egemenliğin iki kurucu Halk-devlet arasında siyasi eşitlik ve egemen eşitlik temelinde paylaşılmasıdır. .

DIŞ DENGE ise Lozan'da tesis edilen ve 1960 anlaşmaları ile Kıbrıs'a da teşmil edilen Türk-Yunan dengesinin AB üyeliği içinde de korunmasıdır.

Bu çerçevede

1- Garanti Anlaşması AB üyeliğinde de aynen devam etmelidir. Böylece AB üyesi olan Yunanistan, AB üyesi olmayan Türkiye'ye karşı avantaj elde etmemelidir.

2-  Olası bir çözüm iki kesimli-iki toplumlu, iki eşit kurucu devlete, eşit egemenliğe ve eşit ekonomilere dayanmalıdır.

Bu ilkeyi korumak için, Rumların 4 özgürlük çerçevesinde Kuzeyde mülk almaları, yerleşmeleri ve iş kurup çalışmaları kalıcı derogasyonlarla kısıtlanmalıdır. Bu çerçevede Türk Halkı Kuzeyde nüfus ve mülkiyette sarih bir çoğunluğa sahip olmalıdır...(örneğin yerleşecek Rumların oranı Türk nüfusun yüzde 5'ini, satın alacakları mülkler de Türk mülk oranının yüzde 3'ünü geçmemelidir. Sarih çoğunluk BM tarafından da kabul edilen bir BM parametresidir) Saptanacak derogasyonlar AB'nin 1. hukuku haline getirilerek ileride AİHM tarafından bozulması önlenmelidir.

3- Yunan vatandaşlarının AB üyeliği çerçevesinde sahip olacağı 4 özgürlük, AB üyesi olana kadar, aday üye Türkiye vatandaşlarına da tanınmalıdır..Böylece Türk vatandaşları da Yunan-Rum vatandaşları gibi tüm adada 4 özgürlüğe sahip olacaklarından, adadaki Türk varlığının her alanda asimile olması, tüm adanın Yunan hakimiyetine girerek Lozan'da tesis edilen ve 1960'da Kıbrıs'a da teşmil edilen dengenin Yunanistan lehine bozulması önlenebilir...

AKINCI SAVUNMADI

Bu doğru politika Akıncı müzakere masasına oturana kadar, tüm müzakereciler tarafından kararlılıkla savunuldu...Ne ki Akıncı bunu savunmayarak, Rum-Yunan ikilisinin tüm adaya egemen olma emelleri çerçevesindeki tüm taleplerini kabul etti. Örneğin:

1- İÇ ve DIŞ DENGE'yi korumanın en önemli unsuru olan Garanti Anlaşmasını pazarlığa açarak, etkin ve fiili garantörlüğü sulandırıp etkisiz kılacak öneriler yaptı

2-İÇ DENGE'yi korumak için şart olan şu hususlardan vazgeçti

** Siyasi-egemen eşitliği yok edecek şekilde yasama ve yürütmede ayrı oy çoğunluğu haklarından, dönüşümlü başkanlığın eşit süreli ve VETO haklı olmasından vazgeçti.

** Anlaşmanın iki egemen kurucu devlete dayalı olma ilkesi yerine egemenliği olmayan "iki eyalete" dayalı olmasını kabul etti.

** Anlaşma yürürlüğe girmeden önce özel bir programla Ekonomik eşitliğin sağlanacağı 3-5 yıllık geçiş süreci talebinden vazgeçti

** Mülk sorununun global takas ve tazminatlarla sıfırlanması yerine bireysel bazda çözümünü kabul etti. KKTC tapularını sıfırlayarak 43 yıldır elinde devlet tapusu olan insanları asıl mülk sahibi değil de " şimdiki kullanıcı" olarak tanımladı.Bu sorunun bireysel bazda 40-50 yılda çözülmeyeceği  gerçeği karşısında Türk ekonomisinin sıfırlanmasına kapı açtı...( Mülkiyet komisyonu mülkün kime ait olduğuna karar verene kadar çözümün ilk gününden itibaren Kuzeydeki eski Rum mülkleri üzerine yatırım yapılamayacak, inkişaf, devretme, kiralama, satma olamayacak)

** 4 özgürlüğün Rumlara tanınmasını kısıtlayacak kalıcı derogasyon talebimizden vazgeçerek anlaşmanın ilk gününden itibaren Rumların sınırsız 4 özgürlüğe sahip olmasını, yani Kuzeyde serbestçe yerleşmelerini, mülk almalarını, iş kurmalarını ve çalışmalarını kabul etti. Böylece iki kesimliliği ve mülkiyetle nüfusta sarih çoğunluğa sahip olmamızı yok etti

** Bunların Türk nüfusun yüzde 20'si oranındaki miktarına ( 45-50 bin) seçme ve seçilme hakkı dahil iç vatandaşlık haklarına sahip olmasını kabul etti. Böylece iki toplumluluk ilkesini sulandırdı

** Adadaki Türk nüfusunu 1/4 oranında dondurarak ( 220 bin Türk 803 bin Rum) vatandaş olacak her 4 Yunana karşı 1 Türkün vatandaş olmasını kabul etti...Şu an 320 bin olan KKTC nüfusunun 100 binin adadan atılmasına kapı açmıştır..Nitekim Anasatasiadis, şu an adada çalışma izni ile bulunan TC vatandaşlarının izinleri bittikten sonra geri gönderileceğini açıklamıştır...( Yunanlılar AB vatandaşlığı nedeniyle tüm adada yerleşebilecekleri ve tüm hakları kullanabilecekleri için Kıbrıs vatandaşı olmaya gerek duymayacaklarından, bu, hiçbir Türkün vatandaş olmayacağı demektir)

** KKTC hükümetinin, Meclisin ve TBMM'nin bilgisi ve onayı dışında, 1977-1979 doruk anlaşmalarında belirlenen "verimlilik, yeterlilik, mülkiyet ve güvenlik" kriterlerini göz önünde bulundurmadan, kendi aklına göre yüzde 7 oranında toprak tavizi vererek yüzde 36'dan yüzde 29.2'ye inmiştir..Bunu ise kendi aklına göre çizdiği bir haritaya dökerek Rum tarafı ile BM'ye vermiştir..( verilecek topraklara 80-90 bin Rum yerleşirken 20-25 arası Türk yerleşim yeri Rumlara verilecek 25-30 bin Türk 4. kez göçmen olacaktır)

3- DIŞ DENGE'yi korumak açısından çok önemli olan Türkiye AB üyesi olana kadar Türk vatandaşlarına da, Yunan vatandaşlarının sahip olacağı 4 özgürlüğün tanınması ilkesinden vazgeçti, ama Yunan vatandaşlarına bunun tanınmasını kabul etti. Böylece olası bir çözümden sonra yüzbinlerce Yunan vatandaşının adaya akın edip burayı bir Yunan adası haline getirmesine; TC vatandaşlarının ise çok güçlü ailevi ve ekonomik ilişkileri olan adaya ancak Schengen vizesi ile turist olarak gelebilmesine kapı açtı.

TÜRKİYE DEVREYE GİRDİ

Akıncı'nın, adayı Rum-Yunan ikilisine teslim edecek bu teslimiyetçi tavrından sonra Türkiye Cenevre'de son anda devreye girerek Türkiye'nin etkin ve fiili garantörlüğünden, Türk vatandaşlarına da 4 özgürlüğün tanınmasından ve iki eşit kurucu halka-devlete, egemen eşitliğe dayalı bir anlaşma ilkesinden taviz vermeyeceğini Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Devlet Bakanı Türkeş, Hükümet sözcüsü Kurtulmuş, Başbakan Yıldırım ve CB Erdoğan ağzından   

duyurdu. Bunun, asla en ufak taviz vermeden, bunu pazarlık konusu yapmadan kararlılıkla sürdürülmesi yaşamsal önemdedir.

Rum yönetimi Başkanı Anastasiadis ile Yunan Başbakanı Cipras ise yaptıkları açıklamalarda Türkiye'nin Garantörlüğünü ve 4 Özgürlüğün Türk vatandaşlarına da tanınmasını asla kabul etmeyeceklerini duyurdular..

Anastasiadis daha da ileri giderek "Türk vatandaşlarına 4 özgürlüğün tanınmasının Türk işgalinden ve Türk askerinin adada kalmasından daha tehlikeli olduğunu" açıkladı..Sadece bu tepkileri bile 4 özgürlüğün Türk vatandaşlarına da tanınmasının bizim açımızdan ne denli yaşamsal önemde olduğunun kanıtıdır..

Ne acıdır ki Akıncı, şu ana kadar onların bu açıklamalarına tepki göstermemiş ve "Türk vatandaşlarına 4 özgürlük, Türk-Yunan dengesinin ve iki kesimli-iki toplumlu, iki eşit kurucu devlete ve eşit egemenliğe dayalı bir çözüm için yaşamsal önemde bir kırmızı çizgimizdir" dememiştir...

Bunu diyemeyen bir kişinin masada Türk Halkının, Türk ulusunun ve Anavatan Türkiye'nin Kıbrıs'taki meşru hak ve çıkarlarını savunduğu söylenemez...

Türkiye, Türk ulusu, KKTC ve Kıbrıs Türk Halkı, Akıncı'nın Rumlarla birlikte kurduğu tuzaklara karşı çok uyanık olmak, garantörlük ve 4 özgürlükten asla milim taviz vermemek, müzakerelerdeki karartmanın kaldırılmasını talep etmek, kapalı kapılar ardında verilen tavizlerin neler olduğunu öğrenmek ve bu tavizleri geçersiz ilan etmek zorundadır...


Sabahattin İSMAİL
30.01.2017

Sayfamızı Paylaşın:

Etiketler:

Sayfa Yorumları (0 )
  • ...

Yorum Ekleyin