aptırım, ya da dünya savaşı
YUSUF KANLI
Amerikan Cumhurbaşkanı Joe Biden bir YouTube programında çoğumuzun aklındaki soruyu kendisine sordu ve cevapladı. "Ne yapabiliriz? İki seçeneğiniz var. Üçüncü dünya savaşı başlatmak, fiziksel olarak Rusya ile savaşa girmek veya uluslararası hukuka bu kadar aykırı davranan bir ülkenin bunu yaptığı için bir bedel ödediğinden emin olmak."
Çoğumuz, “Uçak merdivenlerini düşmeden çıkabilecek bir Amerika Birleşik Devletleri başkanı olsa idi dünya liderliği görevini üslenir, Rusya lideri Vladimir Putin böyle saldırgan ve yayılmacı bir maceraya girişmezdi” diye düşündüğümüzden eminim. Ancak belki de dünya mesela Donald Trump gibi bir kaba kişinin bugün ABD lideri olmamasının ne büyük şans olduğunu da söyleyebiliriz.
Bugün tehdidin teşhisini doğru yapmak zorundayız. Rusya Ukrayna’ya mı saldırmıştır, yoksa 2. Dünya Savaşından bu yana Avrupa’da bir işgal harekâtıyla mı karşı karşıyayız? Hedef sadece Ukrayna mı? Yoksa yarın mesela Gürcistan, Azerbaycan ya da Baltık devletleri mi Putin’in menüsünde olacaklar?
Putin’in savaşın başladığını açıkladığı konuşmasında yaptığı vurguları dikkate alma durumunda tüm dünya. Ne dedi Putin? Ukrayna uyduruk bir devlet. Avrupa’daki bir önceki nesil diktatörlerden kısa boylusu ne demişti ordularını Polonya üzerine gönderirken? Putin ondan kopya çekmiş sanki…
Doğrudur. Özellikle Rusya’nın merkez bankasının izolasyonu ve üç önemli bankasının SWIFT sisteminden çıkarılmaları, Avrupa hava sahasının Rus sivil ve Rus oligarkların özel uçakları dahil kapatılması gibi yaptırımlar küresel ölçekte bir savaşı engelleyebilirler. Ancak, bunların başarısı için ciddi bir şekilde uygulanmaları şarttır.
Doğal olarak Rusya Ukrayna’da “yeterli ilerleme” kaydettiği inancıyla, ya da meskun alan çatışmalarında yaşadığı ağır kayıplar veya ağır yaptırımlar nedeniyle ateşkes talep edebilecek duruma gelmiş olabilir. Ancak ateşkes kararı alınsa da Rusya’nın Ukrayna’nın tüm topraklarından çekilmesi sağlanıncaya kadar sürdürüleceği gerek ABD gerekse de AB’den gelen mesajlarda açık şekilde görünmektedir.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde yaşanılanlar ve BM Genel Kurulunun toplanılması zaruretinin doğması BM sisteminin, özellikle Güvenlik Konseyi daimi üyeliklerinin gözden geçirilmesi gerekliliğini bir kez daha göstermiştir. Hani derler ya tuz kokarsa ne yapılacak? Dünya güvenliğinin emanet edildiği ve 2. Dünya Savaşı sonrası koşullarda şekillenen daimi üye koltukları en azından günümüz dünyasını temsil edecek şekilde düzeltilmelidir. Özellikle barışın emanet edildiği bir daimi üyenin, Rusya’nın, keyfi istediği için bir başka ülkeye işgal harekatına girişmesinin ayrıca bir yaptırımı olması gerekir.
Avrupa Birliği Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in "Topyekûn bir savaşla karşı karşıyayız" ifadesi aslında Rus işgali gelirken değerlendirme ve aksiyon için çok da istekli olmayan Batı dünyasının derin uykudan uyandığını gösteriyor. Nitekim, daha bu krizin en başlangıcında Rusya tehditler savururken Biden’ın “askeri opsiyon yok” açıklaması Batı dünyasındaki kronik liderlik sıkıntısını sergilemişti. Bugün ABD de Ukrayna’ya silah ve mühimmat desteğinde bulunulacağını açıklamakta. Nedense aklıma “Ba'de Harâbi'l-Basra", yani "Basra harap olduktan sonra" deyişi geldi.
Rusya’nın kendini NATO tarafından köşeye sıkıştırılmış gibi hissetmesi, “Ne olursa olsun Ukrayna NATO’ya giremez” pozisyonuna gelmesi tabii ki sadece Putin’in hatalarıyla olmadı. Ancak, egemen ülke olmanın gereği olarak Ukrayna hükümeti ve halkı karar vermesi durumunda Ukrayna NATO’ya elbette ki girebilmelidir. Rus saldırısı açıkça böyle bir kararın alınmasının ne kadar gerekli olduğunu da göstermemiş midir? Finlandiya gibi Ukrayna da AB üyeliği ile yetinip, Rusya memnun olsun diye NATO’dan uzak mı durmalıdır?
Bugün Türkiye Ukrayna ile Rusya arasında arabuluculuk değilse bile kolaylaştırıcı olarak görev yapabilir. Belki de Rusya’nın, hani derler ya vaziyeti kurtaracak bir formülle geri adım atmasına vesile olabilir. Umutlu muyum? Maalesef.
Kimse kendisini kandırmasın, duyulan ayak sesleri gelmekte olan bir büyük felaketini, bir dünya savaşının ayak sesleridir. Özellikle nükleer silah kullanma tehdidinde bulunabilen bir Putin ile barışın ve uzlaşının mümkün olabileceğine inanmak çok, ama çok zor.
Sözün özü, ya Rusya yaptırımlarla dize getirilecek, ya savaş büyüyecek…
...