Güven Radyo Söyleşi

Normal olarak, her Kıbrıslı Türk gibi ben de, devam etmekte olan görüşmeleri dikkatle ve endişe ile izlemekteyim. Buna paralel olarak, gazetelerde yayımlanan yazıları da okuyor, TV konuşmalarını , herkes gibi izliyorum. Rum’ların hayallerini ve bunlardan asla vazgeçmeyeceklerini bilenlerden  birisi olarak, olumlu bir sonuç beklememekle beraber, dış güçlerin baskıları ile belki Rum’lar da insafa gellr de bir andlaşmaya varılır ümidini de taşımaya devam ettim ve etmekteyim.

Tabiatıyle,uzmanlık alanıma girdiği ve ayrıca görevim gereği yıllarca Harita ve Toprak konularında çalışmalar yaptığım için, bu hususlarda çıkan yazı ve söylemleri, daha dikkatli  izlemekte ve değerlendirmekteyim. Bu nedenle, son günlerde yazılan,konuşulan bazı konulara açıklık getirmek ve gerçek- leri anlatmayı yararlı ve gerekli buluyorum.

Bunlardan birisi, toprak düzenlemesi söz konusu olduğunda sık, sık gündeme getirilen %29+ konusudur.

Önce şunları belirtmek istiyorum,  ben, Harita Teknik Uzmanı olarak, resmi görevime 1977 yılında başladım ve kendi  arzumla ayrıldığım 2003 yılına kadar da bu görevi aksamadan sürdürdüm. Beni bu göreve layık gören ve Kıbrıs’a davet edenlerden birisi Cumhurbaşkanı Sn. Denktaş, diğerleri o zamanki İskan Bakanı Sn.Hakkı Atun ve Dışişleri Bakanı Sn. Vedat Çelik idi. Göreve başladığım andan itibaren, görevlen -dirildiğim İskan Bakanlığı’nın olduğu gibi, Cumhurbaşkanlığı’- nın da Teknik Uzmanı olarak çalışmalarda bulundum. Cumhur- başkanı’na, özellikle haritacılığın ilgi alanına giren;  başta harita olmak üzere, yerleşim merkezleri, coğrafi isimler, coğrafi sayısal bilgiler, toprak mülkiyeti ve bunlara ilişkin konularda da yardımcı olmaya çalıştım.Şunu da ilave etmem gerekiyor, resmi görevimden ayrıldıktan sonra da, Denktaş Bey’in talebi üzererine, harita ve toprak konularında bazı çalışmalara katkı koymaya devam ettim.

Bundan da anlaşılacağl üzere, bugün sık,sık konu edilen %29 ve diğer toprak düzenlemeleri ile ilgili haritaların hazırlanması da benim görevlerim dahilinde idi. Bu nedenle, bazı yanlış söylemleri düzeltmek ve halkımızın doğruları bilmesini sağla- mamın görevim olduğunu düşünüyorum.

Teknik bir konu olduğu için bilmeyenler olabilir, ülke toprak-rakları  ile ilgili bir haritanın hazırlanabilmesi için, öncelikle egemenliğimiz altındaki toprağın sınırlarının hassas olarak tesbit edilip bilinmesi gerekmektedir. Göreve başladığım zaman elimizde, bu konuda  BM Barış Gücü tarafından hazırlanmış, Türk Temas Hattı’nı, yani egemenlik sınırımızı içeren ve tabiatıyle gizliliği 0lan, 1/50,000 ölçekli topoğrafik harita vardı. Askeri yetkililer eşliğinde, arazide yerinde yapmış olduğum incelemelerde, bazı bölgelerde sınırların hatalı çizildiği ve ileri mevzilerimiz  halen orada durduğu halde, haritada sınırın, Rum’ların leyhine olacak şekilde ileriden geçirildiği görüldü. Ayrıca, 1/50,000 ölçekli bir haritada, 1 cm.nin, arazide 500m. gibi,oldukça fazla bir uzunluğu ifade ettiği, daha açıkca söylemek gerekirse, çizimde 2 mm. gibi küçük bir hata bile yapılsa, arazide 100 metre genişliğinde bir toprak parçasının kaybedilebileceği dikkate alınarak, bu ölçekte bir haritanın, sınır çiziminde kullanılmasının doğru olmayacağına karar verilmiş ve 1/50,000 ölçeğinde haritaya göre 20 kat daha hassas ölçüm olanağı veren, 1/2500 ölçekli tapu haritaları kullanılması  ve tarafımızdan, bilfiil arazide sınır tespiti ve haritalamasının yapılması uygun görülmüştür. Bu, o güne kadar hiç yapılmamış, zaman alan, ancak gerekli bir çalışma olacaktı. Çalışmaya 1978 yılı sonlarında başlandı. Konunun hassasiyeti ve gizliliği de dikkate alınarak, 207.8 Km. uzunluğunda olan sınırın tespit ve haritalanması tamamen bizzat tarafımdan gerçekleştirildi ve 1982 yılı başlarında tamamlanabildi . Çalışmalara, KTBK ve GK Komutanlığı temsilcileri ve çalışılan bölgenin sınır birlik komutanları da eşlik ettiler.

Şunu da ilave etmeliyim, çalışmalar sırasında, çeşitli araç ve yöntemler uygulanarak, takribi Rum temas hattı da belirlenmiş olduğundan, iki hat arasında kalan Ara Bölge de ortaya çıkmıştır.

Ancak, bilindiği üzere, görüşmeler sonucunda bir andlaşmaya varıldığı takdirde, hudut hatlarında önemli değişikliklerin yapılacağı aşikardır. Bu durumda, tespit edilecek hududun kalıcılığı da dikkate alınarak, hassas ölçüm aletleri kullanılarak,daha sıhhatli bir çalışma yapılması ve ilaveten hudut boyunca,koordinatları hesaplanmış hudut taşlarının dikilmesi gerekecektir.(Önceki çalışmamızda da, hududumuzun 65 Km.lik bir bölümüne, koordinatları hesaplanmış hudut taşları konmuştu).

Hudut’ hattının belirlenmesi sonrası, KKTC’nin yüzölçümü de hassas bir şekilde  hesaplanmış, Kıbrıs’ta % kaç toprağın  bizim kontrolümüzda, % de kaçının Rumların kontrolünde olduğu ortaya çıkmıştır. Böylece, Rum’ların olduğundan yüksek gösterdiği bazı rakamların da doğru olmadığı anlaşılmıştır. Tespit edilen rakamlar ise şöyledir: KKTC’nin yüzölçümü 3241.7 KM2 (Erenköy dahil) yani Kıbrıs’ın % 35.04 dü, Rum bölgesi (İngiliz Üsleri dahil) 5765.8 Km2 bu da Kıbrıs’ın % 62.32 ü, Ara Bölge ise 244 Km2 Kıbrıs’ın % 2.64 dü.

Bunları anlatmamın nedeni,  öncelikle bazı gerçeklerin bilinmesi, ikincisi ise, 1982 den önce, sıhhatli bir toprak düzenlemesi içeren  haritanın hazırlanmasının mümkün olmadığı ve verilmesinin de mümkün olmadığının anlaşılmasıdır . Ama bu söylediklerimizden, daha önce toprak düzenlemesi konusunda hiçbir  çalışma yapılmadı manası da çıkarılmamalıdır. Çünki, kroki düzeyinde, düz beyaz kağıt üzerine çizilmiş, karalama şeklinde bazı çizimlerin yapılıp, BM nezdinde de tartışıldığı bilinmektedir. Bunların bazılarının fotokopileri de halen arşivimde mevcuttur.

Yine konumuza dönersek, 1982 yılında, hudut tespit çalışma-larının tamamlanmasının hemen akabinde, Denktaş beyin direktifleri doğrultusunda, farklı yüzdelerde toprak düzenlemesi içeren haritaların hazırlanmasına başlanmıştır. Bunun öncelikli nedeni,  farklı yüzdeliklerde, ne kadar ve hangi köy ve arazilerin terk edilmek mecburiyetinde kalınacağının görülebilmesi idi. Bu haritaların hazırlanabil- mesi için, öncelikle köy hudutlarının, ormanlık alanların ve diğer bazı coğrafi detayların belirlenerek, haritalara işlenmesi gerekiyordu, bunlar da tamamlandıktan sonra, ilk önce %29.9 olmak üzere %31 ve %33 toprak düzenlemesi içeren haritalar tarafımdan hazırlanarak Cumhurbaşkanlığı’na sunuldu. Başlangıçta, teknik nedenlerle, bu nevi çalışmalar oldukça güç ve zaman alıcı olmuşsa da, daha sonra uygun bilgisayar programları sayesinde, daha sıhhatli ve çabuk sonuçlar alabilmişizdir.  Şimdi ise, Harita Daire’mizde, sayısal haritalar sayesinde bunlar, akılalmaz bir hızla gerçekleştirilebilmekte- dir.

Şunu da belirtmem gerekiyor. Ben, konu ile ilgili, elimde mevcut tüm çalışmaların ve haritaların birer kopyasını, talepleri üzerine, Sn.Akıncı’nın teknisyenlerine elden teslim etmiş bulunmaktayım, umarım dikkate alınacak ve onlardan yararlanılacaktır.

Şimdi, ortada dolaşan diğer dedikodulara ve iddialara gelirsek, şunu açıkca belirtmeliyim ki, hazırlanan bu haritalardan hiçbirisi, Denktaş bey tarafından Rum veya BM’lere verilmemiştir. Terkedilmesi gerekebilecek köylerin resmi ağızdan söylenmesinin, halkımızı nekadar rahatsız edeceğinin bilincinde olan Sn.Denktaş, bundan daima kaçınmıştır. Hatta, geçen gün Meclis’te bir toplantıda, Sn.Angolemli’nin iddia ettiğinin aksine,  1986 yılında, Denktaş bey Meclis’e bilgi vermek için gittiğinde, herhangi bir toprak düzenlemesini içeren haritayı Meclis’e sunmamış, yalnız bilgi verilmiş ve konu tartışılmıştır. Ben de, o günkü toplantıya, Denktaş Bey’in istekleri ile katılmıştım.  Milletvekillerinden herhangi bir teknik  soru gelebilir düşüncesi ile, benim de orada bulunmamı istemişlerdi.

 O gün yaşanan ve daha önce bahsetmek fırsatını bulama- dığım bir diyaloğu da burada kısaca anlatmak istiyorum. Toplantı sonrası, salonda milletvekilleri ile ayaküstü bir sohpet fırsatı bulmuştum. Mehmetali Talat bey ile konuşur- ken, Karpaz burnu bölgesinin, neden ısrarla elimizde bulun- durmak istediğimizi sordular. O güne kadar gündeme hiç getirilmeyen, karasularımız hakkında kendilerine bilgi vermeye çalıştım ve 200Km. uzunluğunda sahili olan Karpaz burnu terk edildiği takdirde, ondan çok daha geniş karasularımızın ve kıta sahanlığımızın da Rum kontrolüne bırakılmış olacağını izah etmeye çalıştım. Tesadüfen o günlerde, Türkiye’den gelen haritacı subaylar ile, KKTC karasularının Doğu ve Batı’daki başlangıç ve bitiş noktalarının arazide tespiti ve koordinat değerlerinin belirlenmesi çalışmalarını gerçekleştirmiş bulunmaktaydık ve konu tazeliğini koruyordu. Talat beyin ve yanımızda olanların,ilgi ile dinlediklerini hatırlıyorum.

Karasularımız ile ilgili koordinatlar, daha sonra BM’lere sunulmuştur.

Şimdi, toprak düzenlemeleri çalışmalarımızda, bizlerin üzerinde önemle durduğumuz  bir konudan daha bahsetmek istiyorum. Denktaş bey ile çalışırken, yüzde hesaplarımızın tamamında, İngiliz Üslerinin bir zaman terkedilebileciği ve  Güney’de olduğu için de, büyük bir ihtimalle, Rum’lara bırakılacağı öngörüsü ile, Üs’leri Rum toprakları içerisinde değerlendirdik. Bu içimizdeki bazı çevrelerce yanlış bulundu ve tenkit edildi. Fakat, özellikle 1960 yılından sonra,Üs’lerden dolayı, İngilizlerin tercihi ile,politik ve mali açıdan desteklenenlerin hep Rum’lar olduğu göz ardı edildi.  Diğer taraftan, bu öngörümüzün doğru olduğu, kısmen de olsa,çok geçmeden ortaya çıkmıştır.  Birçoğumuzun gözünden kaçmış olabilir, Annan Planı’nın gündemde olduğu günlerde,taraflara sunulan son harita olan, D haritası incenirse görülecektir ki, Plan taraflarca imzalandıktan sonra, Dikelya ve Ağrotur Üslerinden Rum’lara 107.6Km2 , Türklere ise, yalnız Dikelya Üssü’nden, Beyarmudu köyüne komşu 10.5Km2 arazi devredilecekti. Bunun manası,Yüzölçümü toplam 256.1Km2 olan Üslerin 118.1Km2 lik bölümü ,yani yarıya yakını, boşaltılmış ve tamamına yakını,Rum’lara devredilmiş olacaktı. Bundan sonra da, bir vesile ile, bunun gerçekleşmesinin mümkün olduğu bilinmelidir.

Fakat, üzülerek belirtmeliyim ki, yine şimdi bu husus bilindiği halde, Rum’ların da baskısı ile, toprak hesaplamalarında, İngiliz Üsleri hesap dışı bırakılmaktadır,hem de Rum’lara hibe edilmesi düşünülen 108Km2 genişliğinde toprak dikkate alınmadan!   Ayrıca, daha da vahimi, bu yöntem uygulandığı takdirde, örnek olarak %29 düzeyinde bir toprak düzenlemesinde,  74.49Km2 ebadında daha fazla toprak vermek zorunda kalacağımızın farkında olmadan!

 Nedenini şöyle izah edebilirim: İngiliz üsleri hesap dışı bırakıldığında,KKTC’nin  Kıbrıs’ın % 36.04 bölümüne, Rum’ların ise %59.56 lık bölümüne sahip oluyorlardır gibi görülecektir. Halbuki Üs’ler hesaba dahil edildiğinde, ki iddiamız bu yöndedir, KKTC’nin %35.04, Rum tarafının ise %62.32 toprağa sahip olduğu görülecektir. Sonuçta, %35.04’ten %29’a   inmek için %6.04 toprak tavizinde bulunulacağı yerde,Üs’ler hariç tutulunca %7.04 yani 74.49Km2 daha fazla toprağı terk etmek zorunda kalacağız.  Hesaplamayı nasıl yaptığımı merak edenler olabilir, Kısaca anlatayım: Bilindiği gibi,Kıbrıs’ın yüzölçümü 9251.5 Km2 dir. Buna göre her yüzde bir 92.51Km2 yi ifade etmektedir. Ancak toplam yüzölçümü 256.1 Km2 olan İngiliz Üsleri  hesap dışı bırakıldığında,  Kıbrıs’ın yüzölçümü 8995.5Km2 imiş gibi alınmakta ve her yüzde bir 89.95Km2 kabul edilmektedir. Diğer taraftan, İngiliz Üsleri dahil iken, Güney’in alanı 5765.8 Km2 iken, İngiliz Üsleri hesap dışı bırakılınca 5509.8 Km2ye inmekte, Türk Bölgesi ise,eskiden olduğu gibi 3241.7Km2 de kalmaktadır.  Sonuçta, KKTC %35.04 iken 6.04 puanlık bir toprak düzenlemesi ile, yani 6.04X92.51=558.76Km2 toprağı terk etmemiz gerekirken, KKTC  Kıbrıs’ın %36.04’ü olarak kabul edildiğinde, bu defa %29 için taviz 7.04X89.95 yani 633.25Km2olacaktır. Bu fazladan 74.49Km2 ebadında bir  toprağın Rum’a bağışlanması demektir.  Umarım ve dilerim, bunlar dikkate alınır!

Yukarıda bahis konusu edilen %33 toprak düzenlemesini içeren harita çalışması konusunda da,ilgilenenler için birkaç söz söylemek istiyorum. Herkesin malumu olduğu üzere, yüksek miktarda  vakıf arazisi de, İngilizler tarafından, kanun- lara aykırı olarak gaspedilmiş ve bunların tamamına yakını, çeşitli yollarla Rum’ların adına  kaydedilmiştir. Denktaş bey, bu konuda da çalışma yapılarak,  bu arazilerin tespit edilmesini ve toplam yüzölçümünün ortaya çıkarılması için bir çalışma yapmamızı istemişlerdir.

Verilen direktif doğrultusunda, Vakıflar İdaresi, Tapu ve Kadastro Dairesi ve Girne’deki Arşiv Müdürlüğü’nde tarafım-dan bir çalışma ve araştırma yapılarak, elde mevcut dökümanlara göre,  337,245 dönüm vakıf arazisinin gaspedilerek,tapu kayıtlarından çıkarıldığı ve genellikle Rum’ların adına geçirildiği tespit edilmiştir. (son zamanlarda  yapılan daha kapsamlı çalışmalar sonrası,bu rakamın daha üstünde bir gaspın olduğu anlaşılmaktadır)

Çalışmalarımız sırasında, Arşiv Müdürü Haşim Altan beyden, İngiliz Yüksek Komiserliği (Vali)tarafından, 1878 yılının hemen akabinde,  Kıbrıs’ta Padişah II.Abdülhamit adına kayıtlı bazı arazilerin, bu arazileri kiralarında tutan Rum’lara verildiği ve onların adına geçirildiğini, Arşiv’de de bunlara ait Osmanlıca haritaların olduğunu öğrendim. Altan beyin haritaları türkçeleştirmesinden sonra,21 adet harita üzerinde yaptığım çalışma sonrası, 322,109 dönüm Sultan arazisinin de kanunlara  aykırı olarak gaspedildiği ortaya çıkmıştır.

Gaspedilen vakıf ve Sultan mallarının toplamı 659,354 dönüm tutmaktadır. Bu arazilerin,mevcut Türk koçanlı mallara eklen-mesi sonrası, Kıbrısta’ki toplam Türk ve Rum mallarının, %33 bölümünün Türk malı %67’ sinin ise Rum malı olduğu saptan- mıştır. Bu sonuç alındıktan sonra, yine Denktaş Bey’in talepleri ile %33 toprağı içeren harita hazırlanmıştır.

 Son olarak, şunları belirtmek istiyorum. Annan Planı, iyi ki Rum’ların açgözlülüğü ve hırsları yüzünden reddedilmiştir. Bu planın bizi geri dönülemez bir felakete sürükleyeceği, eminim şimdi daha iyi anlaşılmıştır. Çok şükür Plan kabul edilmedi ve ortadan kalktı. Ancak şimdi , izlediğimiz kadarıyle, Rum’ların Annan Planı’nın da  ilerisine geçmeye çalıştığı görülmektedir. Bunu asla kabul edemeyiz. Halkımız uyanık olmalıdır!

Denktaş bey için de birkaç cümle ilave etmek istiyorum.  Bilindiği gibi,  bizim bağımsızlığımız ve özellikle, Rum’un azınlığı olmamamız  için, durmadan, dinlenmeden mücadele ettiler,  Kıbrıs’taki haklarımızı ısrarla savundular ve çok şükür bu günleri görebildik. Ama ne yazık ki, bunu göremiyen,  anlayamayan veya anlamak istemeyenler  tarafından sürekli olarak, haksız saldırılara uğradılar, hatta sokaklarda “İmzala be Denktaş” diye bağıranları ,  “O gitsin biz Barış’ı getiririz” diyenleri gördük, ama sonuç ortada. Tarih O’nu hep haklı çıkardı. Hasretle ve saygı ile anıyorum.       


Halil GİRAY
Harita ve Fotogrametri Müh.
01.02.2017

Sayfamızı Paylaşın:

Etiketler:

Sayfa Yorumları (0 )
  • ...

Yorum Ekleyin