Rauf Denktaş İle Ropörtaj

Filiz KÖKSAL: Sayın Cumhurbaşkanım, 15 Kasım 1983’te KKTC ilan edildi. Bu bağımsızlık
ilanını 1983’te kaçınılmaz, zorunlu, hale getiren nedenler nelerdir?
Rauf DENKTAŞ: 1960’ta  ortaklık cumhuriyeti, enosisi bertaraf etmek için, bunun Türk cevabı olan  taksimi  ortadan kaldırmak için,  Türkiye ile Yunanistan  arasında  yapılmış, enosis  ve taksimi saf dışı bırakan  garantilenmiş bir ortaklık  cumhuriyetiydi.  Rumlar bunu enosis için yaptıkları gün,  21 Aralık 1963’te,  bizim doğal olarak o halde  ya aynı bağımsızlığı ihya edersiniz, tekrar kurarsınız  ve yahut da  biz taksim istiyoruz diye ortaya çıkmamız lazımdı.
Ama Türkiye bunu yapabilecek durumda değildi, hazırlığı yoktu.  Rumlar ve Yunanistan  üç yıl bu darbe için  hazırlanırken, Türkiye hiçbir şekilde böyle  bir şey olmayacağına inandırılmıştı.
Bizim bütün raporlarımıza ve ihbarlarımıza rağmen. Çünkü  Amerika ve İngiltere Türkiye’yi uyutmakla meşguldü.
Filiz KÖKSAL: Evet  Sayın Cumhurbaşkanım.
Rauf DENKTAŞ:  Bir şey olmaz demekle meşguldü.  Biz dolayısıyla çok zayıf bir durumda yakalandık. İlk günden, ilk haftadan 103 köyü boşaltmak mecburiyetinde kaldık. Halkımızın dörtte biri göçmen oldu, küçük bölgelere sığındı. Türkiye yardımımıza gelmediği takdirde kısa bir zamanda yok edileceğimiz hesabıyla hareket etti, Rum da Rum’u destekleyen Amerika ve İngiltere’de.
Şimdi arşivlere baktığımızda görüyoruz ki Amerika’nın ve İngiltere’nin o günkü reaksiyonu Kıbrıs Makarios’un elinde bırakılmaz, bu Yunanistan’a verilmelidir ama Türkiye’nin de gücenmesi önlenmelidir. Türkiye’ye bir üs verelim, bir küçük Yunan adası verelim diye, esas bu ana fikirlerini ortaya koydular ki bugün kırkıncı yılda da hala bundan vazgeçtiklerini sanmıyoruz. 
Dolayısıyla biz dengeli bir cevap veremediğimize göre, çok zayıf bir durumda yakalandığımıza göre, zaman içerisinde acaba 60 durumu tekrar yaratabilir miyiz durumuna geldik. Türkiye ile birlikte ve BM’den bunu talep ettik. Yani bizi tekrar normale götür, nötralizasyon istiyoruz dedik.
BM Genel Sekreterinin cevabı ilginç oldu. Biz oraya bir barış gönderdik ama görevi anayasal düzeni ihya etmek değildi. Dolayısıyla bunu yapamayız demek suretiyle derhal Rum’dan yana çıktılar onlarda.  Güvenlik Konseyinde suçlu Makarios’u  meşru Kıbrıs Hükümeti addettikleri gün biz Kıbrıs meselesinin artık bizim açımızdan  halledilemeyecek bir ortama  itildiğini gördük.
Ve yapılabilecek neydi? Mecburen Türkiye de halen hazırlıksız durumu kurtarmak idi. Makarios ise meşru hükümet olduğunu ilan etti. Türklere azınlık hakları önerdi. Sıkışık durumda olduğumuzu biliyordu.  Dedi ki ya tekliflerimi kabul edersiniz ya çekip gidersiniz adadan.
Bu şartlar altında bizim yapabileceğimiz fazla bir şey yoktu. Türkiye bize yardımlara devam etti. Makarios, Dr Küçük’le görüşmedi. Görüşürse eşitliğini kabul eder korkusu içinde yaşadı.
1967 sonuna kadar bu böyle devam etti.
Ve Türkiye hep işte bizim 1960’tan kaynaklanan müdahale hakkımız var, gelirim ha, diyerek Makarios’un  bize saldırdığı feci durumlarda, gelirim ha tehdidiyle Makarios’u dizginledi.
1967’de  ağır bir hücum oldu bir iki köyümüze, Boğaziçi ve Geçitkale’ye.  Bunun neticesinde  artık Türkiye hazırlanmıştı, çıkartma timini kendin yap, bilmem ne kampanyalarıyla, Demirel Hükümeti zamanı hazırdı ve asker gönderilebildi, geldi geliyor gelecek..
Cyrus Wance, Amerika’dan geldi, oraya girdi ve Türkiye’ye sordu, niçin gideceksiniz, ne yapmak istiyorsunuz?
Cevap: katliamın durması, tazminatların verilmesi, işgalci Yunan askerinin, 20 bin Yunan askeri vardı, adadan çıkması, Grivas’ın adadan gitmesi.
Peki, bunları siz adaya çıkmadan biz elde edersek, durur musunuz, dediler… Dururuz dediler. Ve bunları temin ettiler, bu anlaşmayı Makarios yaptı, Yunan askeri çıktı, Grivas çıktı, sonradan yine geldiler ama çıktı. Köylülere tazminat vereceğini vaat eden Makarios ondan sonra  bunu unuttu.
Şimdi 1967-68’den sonra benim Kıbrıs’a dönüşüm var. Ve Makarios bu darbe altında, Yunan askerlerini de kaybedince görüşmelere razı olmaya mecbur oldu.
Klerides’i ayin etti ve ben Klerides’le uzun süre görüştüm. Başlangıçta otonomi istedik. Yani 1960 Anlaşmasındaki haklarımızı toprağa, coğrafyaya yaymak istedik. 1973’e kadar kesilerek başlayarak görüştük. 1973’te  Makarios reddetti. Yunanistan ve Klerides kendisine haydi kabul et dediği halde reddetti. Reddedince arkasından Yunan darbesi geldi. 15 inde arkasından Türkiye’nin müdahalesi geldi.
Müdahaleden sonra,  şimdi biz pekala 11 yıllık vahşetten sonra, şimdi ayrı devlet isteyeceğimiz yerde, federasyon teklif ettik.( Türkiye)
Filiz KÖKSAL: Peki neden Sayın Cumhurbaşkanım, ayrı bir devlet kurulmadı o dönemde, teklif etmenize rağmen?
Rauf DENKTAŞ:  Teklif edemedik.  Barış Harekâtını yapan Türkiye hükümeti federasyon önerdi. Federasyon önerince, biz Türkiye’nin omuzlamayacağı bir yükü  Türkiye’ye yükleyemeyiz.
Dolayısıyla Türkiye federasyon önerince, federasyon tezi üzerinde durduk. 1975’te Klerides’le nüfus mübadelesi yaptık, federasyonun coğrafi zeminini hazırlamak için. Makarios,  Yunanistan’daydı, kızdı. Klerides istifa etti ve  Makarios 1975’te geri geldi.
Türkiye’de o dönemde geçici, zayıf, Irmak Hükümeti vardı. Biz müracaat ettik, dedik ki: “Makarios geliyor, bunu hala bütün dünya meşru Kıbrıs Hükümeti olarak tanıyor, bu darbeci bir Makarios’tur. Bunu biz meşru bir hükümet, cumhurbaşkanı olarak kabul etmediğimizi göstermek için ayrı bir devlet kurmamız lazımdır” dedik.
Irmak Hükümetinin Dışişleri Bakanı Esenbel, benim bu müracaatım karşısında irkindi, zaman istedi. Birkaç saat sonra beni telefona aldı. Dedi ki; Biz  devlet yükünü bu safhada kaldıramayız, federasyondur tezimizdir. Sen onun için federe devlet kur, dedi.
“Efendim federasyon olmadan federe devlet olmaz” dedim. “Efendim sen federe devlet kur, Rumları da davet et onlarda federe devletlerini kursunlar. Sonra federasyon konuşuruz” diye  acayip bir formülle ortaya çıkıldı. Ama o da bir ilerlemeydi, devlet durumuna gelmeydi. Onun için  federe devleti biz kurduk, Rumlar tabii onu da reddettiler, bir şey yapmadı.
Esenbel’e, Efendim bu bizi bir yere götürmez dediğimde, canım beş altı ay beklersiniz, eğer kendi federe devletlerini kurmazlarsa ayrı bir devlet olur çıkarasınız tesellisini verdi. Hâlbuki kendileri hükümetten çıktı, Türkiye’de hükümet değişikliği oldu. Biz 1983’e kadar federe devlet durumunda beklemeye mecbur olduk ve bu arada federasyon için görüşmeler devam etti. Rumların federasyon istemediklerini iyi anladım, ortaklık yapmak istemediklerini iyice anladıktan sonra ben birkaç kez Rumlara ihtarda bulundum, bu akılda giderseniz biz statükomuzu değiştireceğiz, diye inanmadılar. Bildikleri yolda devam ettiler.
1983’te o zamanın Cumhurbaşkanı Kiprianu, yine Bağlantısızlar toplantısına gitti, biz kendisine, “sakın federasyona ters düşen bir kararla gelme, statümüzü değiştiririz”, dediğimiz halde inanmadı gitti. Öyle bir karar çıkarttı ki, Türk azınlığı gelsin barışalım, Türkiye de aradan çekilsin diye.
Bunun üzerine  artık kaçınılmazdı, Türkiye de Rumların yola  gelmeyeceğini anlamıştı.
İlter Türkmen, o zaman dışişleri bakanıydı. Kendisiyle mutabık kaldık bu konuda. Bir kaç defa Kıbrıs’a geldi gitti, hem kendisi hem yardımcısı Uluğ Çelik. Biz devlet kurmaktan başka çıkar yolumuz yok dedik, bunu yapacağız dedik. Ve zamanlama açısından onların kabul edebileceği bir zamanlamada, hükümet değişikliği oluyordu Türkiye’de o dönemde, devleti ilan ettik.
 
Filiz KÖKSAL: Sayın Cumhurbaşkanım, İlter Türkmen, cumhuriyet ilan edildikten sonra, bu konuda bilgisi olmadığını, cumhuriyetin ilan edileceğinden haberlerinin olmadığını söyledi. Siz de açıklamalarınızda, demeçlerinizde bu konuda Türkiye’nin haberi olmadığını yine ifade etmiştiniz.
Sayın Cumhurbaşkanım,  bu karar Türkiye’yi özellikle dış kamuoyunda zorda bırakmamak için alınan bir karar mıydı, yoksa gerçekten yok muydu bilgileri?
Rauf DENKTAŞ:  Hayır bilgileri vardı ve dış dünyaya karşı bunu açıklayamazlardı. Hatta şöyle bir şey oldu, ben artık mutabık kaldık, ben yapacağım bunu başka çare yok dedim. Buna rağmen, Denktaş’tan böyle bir beyanat var, katiyen ve asla olmaz, yapamazsın, kuramaz diye aramızda fıkralar geçti.
 
Filiz KÖKSAL:  Evet Sayın Cumhurbaşkanım, bu konuda Türkiye basınına yansıyan haberler de var.  Aranızda bu konuda söz çekişmeleri olduğu, görüş ayrılıkları olduğuna dair anlaşmazlığa düşülen noktalar olduğu söylendi. Yani gerçekte böyle bir şey yok mu?
Rauf DENKTAŞ:   Yok. Anlaşarak yaptık. Başka çaremiz yoktu. Türkiye de bunu iyice görmüştü. Yani Rumları başka türlü motive edemezdik. Bizimle eşit şartlarda konuşsunlar diye.  Eğer BM ve Güvenlik Konseyinde  Amerikalılar ve İngilizler durumu değerlendirmiş olsalardı, hiç olmazsa Rumlara acele edin, yeniden sağlam bir ortaklık kurun , aksi takdirde bunları tanırız ha diyebilirlerdi,, bir motivasyon yaratabilirlerdi. Halbuki ne yaptılar derhal bizi taksir ettiler, yasadışıdır, tanımayın, tanınmamalıdır dediler ve  yine Rum’u rahatlattılar.
Bugün Kıbrıs meselesi bugüne kadar halledilmemişse, suçun en büyüğü Rumlara meşru hükümet deyip, bizi yasadışı ilan eden suçlu Amerika ve İngiltere’dir.
Filiz KÖKSAL: Sayın Cumhurbaşkanım, özellikle 13-17 Mayıs’tan  itibaren bağımsızlığın  ilan edilmesi yönünde yoğun demeçleriniz oldu. Bu tarihte mi, Türkiye ile birlikte bağımsızlık ilan edilmesi için kesin kararı verdiniz? ( Özellikle 13 Mayıs’ta BM Güvenlik Konseyi’nde kabul edilen karar tasarısı geniş  yankı uyandırmıştı.)
Rauf DENKTAŞ: Benim kendi görüşüm dediğim gibi Rumların bizimle hiçbir zaman eşit şartlarda yeni bir ortaklık kuramayacağı ve Enosis’ten vazgeçemeyecekleri dolayısıyla kendi coğrafyamıza sahip çıkmamız gerektiği eğer sağlam kalıcı bir anlaşma istiyorsak görüşüydü. Bunu hep ben devamlı özel görüşmelerde savundum. Ama esas artık ortaya çıkışımız Türkiye’nin de buna razı olabileceğini anladıktan sonradır ki ben zemini hazırladım. Yapacağız yapacağız diye.
Filiz KÖKSAL: Sayın Cumhurbaşkanım,13 Mayıs tarihinden sonra, özellikle Kıbrıs Türk kamuoyundan, sivil toplum örgütlerinden, kuruluşlarından bağımsızlık ilan edildin diye yoğun baskılar geldi mi?
Rauf DENKTAŞ: Muhalefetten ilan edilmesin diye yoğun baskı geldi.
Filiz: Muhalefetten.
Rauf DENKTAŞ: Edilmesin diye geldi muhalefetten. Yapamazsın, edemezsin diye şeyler geldi. Bize bağlı olan ve  o zaman  %65-70 bir oyumuz  vardı bizim. Bize bağlı olanlar bundan başka  çare olmadığını biliyor ve bizimle beraberdiler. Büyük bir coşku içinde hatta bunu beklemekteydiler. Ama muhalefet yapamazsınız, edemezsiniz, olmaması gerekiyor diye karşımızda diretiyordu.
Filiz KÖKSAL: Sayın Cumhurbaşkanım, muhalefet özellikle 17 Haziran’da alınan self determinasyon karar tasarısında da bunu desteklemediklerini ifade ettiler. Yine cumhuriyetin ilanının istemedikleri halde, yine 15 Kasım 1983 yılında cumhuriyetin ilanı ile ilgili bildiriye evet oyu verdiler. Sonradan yaptıkları açıklamada özellikle CTP, biz cumhuriyetin ilanının istemiyorduk, baskı altında olduğumuz için evet dedik şeklinde  bir yorumlama yaptılar. Bunu nasıl karşılıyorsunuz?
Rauf DENKTAŞ:  Baskı dedikleri şu: Ben on dördünde gece yemeği verdim burada hepsine. Kendilerine geldiğimiz noktayı, Rumların hiçbir zaman bizimle eşit şartlarda bir anlaşma yapmak niyetinde olmadıklarını, siyasetlerinin Kıbrıs’ı alıp kaçmak olduğunu anlattım ve biz karar verdik dedim. Yarın meclis toplanacak ve bağımsızlığı ilan edeceğiz.
Biraz önce gelip oturan arkadaş (R. Denktaş’la görüşme yaparken odasına Fuat Veziroğlu geldi) muhalefetteydi, TKP’deydi. Ama O’nu biz evvelden yanımıza almıştık. Çünkü ben beyanatları 13 Mayıs’tan itibaren verdikçe bizden yana yazılar yazan arkadaştı. Onu içten fethetmiştik, almıştık yanımıza. Onun gibi muhalefetin içinden birkaç kişiyi yanımıza almıştık. Onlar bilmediği halde, bizimle beraberdiler.
Yemekte büyük bir şey parpara koptu. Yapar mısın, yapamaz mısın? Nasıl yaparsın, nasıl edersin diye? Şimdi o güne kadar muhalefet bana sen her şeyi Türkiye ile  yaparsın diye muhalefet ediyordu. Türkiye’nin sözünden çıkmazsın, sen Türkiye’nin uydusu haline geldin falan diyen muhalefet, bu sefer birden bire Türkiye’ye sordun mu? Dedi.  Dedim siz böyle demez misiniz, çünkü bu bizim kararımızdır.
Baktım iş kızışıyor, dedim ki bir dakika yarın meclistesiniz, oy vermemek hakkınızdır. Ama bir şey bileceksiniz, bizim kâfi çoğunluk oyumuz var, geçireceğiz. Cumhuriyetin doğuşuna oy vermeyen olursa, tabiatıyla siz de kabul edeceksiniz ki cumhuriyet doğduktan sonra onlara cumhuriyetin içinde siyasi söz hakkı verilmeyecektir Meclisten çıkacaksınız. Baskı dedikleri bu.  Benden çıktılar, gece yarısıydı, büyükelçiliğe gitmişler. Büyükelçi İnal Batu da sizin işinizdir bu demiş. Oradan da  bir şey bulamadılar. Türkiye’ye telefon etmeye kalktılar. Telefonlar kesikti, telefonları biz kesmiştik.
Filiz KÖKSAL:  Bağlantıların kurulmaması için mi?
Rauf DENKTAŞ:   Tabii tabii. Yabancıların duymaması için ve Türkiye’ye baskı yapıp geri adım attırmaması için sessizliği tercih ettik.
Bütün gece arkadaşlar köyleri dolaşıp, yarın (ertesi sabahleyin) meclisin önüne geliniz, büyük bir olay olacak, Denktaş’ın size büyük bir şeyi var gibi filan demişler. Herkes sezdi olası, meclisin önüne toplanmış, büyük bir kalabalık vardı. İçeride bir resmim var onu göreceksiniz. Ve elbirliği ile geçti.
Sonradan söyledim kendilerine eğer baskısaydı ve siz bu baskıya boyun eğmişseniz, o zaman  sizin orada oturma hakkınız yoktu, baskıya boyun eğen milletvekili olamaz. Vicdanen vermişseniz sonradan baskı ile verdim size yakışmaz. 
Filiz KÖKSAL:  Sayın Cumhurbaşkanım bu bağımsızlık sürecinde (bağımsızlık süreci derken  Mayıs ve Kasım  1983 tarihleri arasını kastediyorum), bağımsızlık açıklamalarınıza Avrupa’dan, dış kamuoyundan, ilan edilmesin şeklinde  çeşitli baskılar geldi mi?
Rauf DENKTAŞ:  Yabancı diplomatlar tarafından sondaj mahiyetinde bize ziyaretler çoğaldı. Ama kimse yapabileceğimize inanmadı. Çünkü Türkiye’nin buna razı olabileceğine inanmadılar. Yani o taraftan da İlter Türkmen rolünü iyi oynadı herhalde ki, inanmadılar.  Dolayısıyla kesin bir baskı olmadı. Biz burada gelip te bize sondaj yapanlara yani başka çare var mı, bunu da düşünüyoruz demenin ötesinde bir şey söylemedik. Onlar da olmaz canım böyle şey, yapamazsanız diyerek gittiler. İnanmadılar. İnanmamak suretiyle de oldubittiyi kabul ettiler.
Filiz KÖKSAL: Peki Sayın Cumhurbaşkanım, Türkiye ile yöntem ve zamanlama konusunda çok böyle ters düşülen noktalar oldu mu?
Rauf DENKTAŞ:  Yok çünkü öyle çok özençli çok radikal kararlar almadık Türkiyesiz.
Filiz KÖKSAL: Hep Türkiye’ye bağlı olarak mı aldınız?
Rauf DENKTAŞ: Evet hep Türkiye’yle beraber aldık.
Filiz KÖKSAL: Bir de self determinasyon karar tasarısı var.  Bağımsızlığa bir hazırlık taşıyor 17 Haziran tarihinde alınan karar. Özellikle Amerika’nın ve dış dünyanın da geniş tepkisi oldu. Bunu nasıl karşılıyorsunuz?
Rauf DENKTAŞ: Rumların tepkisi doğaldı da Amerika’nın, Amerikalıların bizi bir türlü anlamamak istemesi doğal değildi. Yani Rum’dan yana ağırlıklarını koymalarını biz hep Yunan lobisinin etkisine hamlettik. Hâlbuki sonradan o günlerin arşiv belgelerini okuyunca görüyoruz ki onun ötesinde bir şeyler var.  Yani Amerika’nın kendi siyaseti Kıbrıs’ı Yunan’a vermekti. Bu kararı vermiş kendisi evvelden, önceden. Niçin? Makarios’a güvenmiyor. Makarios Sovyetleri Kıbrıs’a getirebilir diye korku içindedir. Ve NATO üyesi Yunanistan’a vermek suretiyle rahatlamak istemektedir. Maalesef bu ana siyaseti, bugüne kadar takip ettiği siyasetin pelerini  teşkil etmiştir.
Bu nedenle hiçbir zaman  ortada kalamamışlardır, hiçbir zaman Türk tarafını anlamak istememişlerdir.
Filiz KÖKSAL: Bir de Sayın Cumhurbaşkanım, bağımsızlık için referanduma gidileceği yönünde açıklamalar oldu. Sayın Fuat Veziroğlu  da referandum yasa tasarısını  meclise sundu. Ancak daha sonra neden bu çekildi? Özellikle bunun çekilmesinde sizin 4 Temmuz tarihinde Cuellar ile Cenevre’de yapacağınız görüşmelerin de etkisi oldu mu?
Rauf DENKTAŞ: Oldu ve gerek duymadık. Biz sonradan yapacağımız için evvelden bunu götürüp ortalığı ayağa kaldırmanın  manası yoktu gibi. Bir bakıma eğer onu yapmış olsaydık, o zaman hakikaten Türkiye’nin üzerinde bütün baskılar gelecekti. Yaptılar ama dursun diye.
Ve hatta referandumu bir günde yapamazsınız. Bir ay, bir müddet hatta  toplantıda yapılacaktı. O süre içinde muhalefetin de ayağa kalkıp biz istemeyiz demesiyle son referandumlarda olduğu gibi… Amerika, İngiltere bunlardan yana ağırlığını koyup Türkiye’yi büyük zorluk içinde bırakabilirdi. Onun için dedik ki bunu evvela ilan edelim ondan sonra referanduma gidelim.
 
Filiz KÖKSAL: Sayın Cumhurbaşkanım, bağımsızlık konusunda gerek 6 Kasım, gerekse 29 Ekim tarihleri gündeme geldi. Ama 15 Kasım’ da ilan edildi. Özellikle 15 Kasım olmasının özel bir nedeni var mı?
Rauf DENKTAŞ: Hayır,  hayır.
 
Filiz KÖKSAL: Türkiye’deki hükümetin kurulmasına bağlı olarak.
Rauf DENKTAŞ: Orada zannederler ki… Özellikle Sayın Özal çok kızdı. Kendileri hükümete gelmeden önce bu nasıl yapıldı ve hükümetten, Türkiye’den gizli yapıldı zannı ile bize çok kızdı. Sonra İlter Türkmen, gidip kendisine anlattı. Dedi ki, bu bizim de bilincimiz dahilinde yapılmıştır, başka çare yoktur. Sonra yumuşadı, yoksa başlangıçta çok kızdı. Benim kendisine oyun yaptığımı düşündü, kendisine oyun  yaptık diye düşündü.
 
Filiz KÖKSAL: Sayın Cumhurbaşkanım, bağımsızlık bildirisinin hazırlanmasında, özellikle bağımsızlık bildirisinde bir de KKTC’nin takip edeceği siyaset vardı. Bu siyasetin belirlenmesinde Türkiye’nin de rolü oldu mu? Yani bu şekilde belirleyelim, bağımsız bağlantısız bir Kıbrıs şeklinde.
Rauf DENKTAŞ: Biz bunun hammaddesini diyelim, taslağını hazırladık, arkadaşlarla birlikte. Türkiye’ye büyükelçilik kanalıyla gönderdik. Türkiye’de hafif bir iki rötuş yapıldı. Bu şekilde çıktı.
 
Filiz KÖKSAL: Sayın Cumhurbaşkanım, peki kimlerle hazırladınız bu bildiriyi, hazırlanmasında etkili olan kişiler kimlerdir?
Rauf DENKTAŞ: Nejat Konuk Bey esastı. O zamanın meclis başkanımı neydi. Fuat Veziroğlu ve bunun grubu hazırlamıştı. 
 
Filiz KÖKSAL: Sayın Cumhurbaşkanım bir de cumhuriyetin ilanından önce Rum tarafının elektriği, suyu kesebileceği yönünde bir takım söylentiler vardı. Bunlara karşı da gerekli önlemler alındı mı? Veya Rumların savaş açma olasılığına karşı gerekli önlemler?
Rauf DENKTAŞ: Önlem alınamazdı: Çünkü bir şeyimiz yoktu, su konusunda kendilerini büyük sıkıntıya sokabilirdik. Çünkü esas su kaynakları kuzey yolu içerisinden gelip kendilerine gidiyordu. Onu kestiğimiz takdirde zorlukla karşılaşırlardı. Ondan sonra sık sık da elektriklerimizi kesmeye başladılar. Elektriği böyle keserseniz o zaman bizde Larnaka’daki santralleri  havaya uçururuz şeklinde tehdidimiz vardı.Ve yapabileceğimiz durumda olduklarını bildikleri için zannedersem en büyük etken buydu.
 
Filiz KÖKSAL: Bir de Sayın Cumhurbaşkanım, bağımsızlık ilan edildikten sonra gerek Amerika’nın, Birleşmiş Milletler’in  ve ismini duymadığımız birçok devletin bağımsızlık ilanına karşı tepkileri oldu, bağımsızlık ilanını geri çekin denildi. Bu tepkilere karşı da önceden herhangi bir önlem alındı mı?
Rauf DENKTAŞ: Kimseden bize geri alın diye bir tepki gelmedi.
Filiz KÖKSAL: Türkiye’ye baskı yapılması konusunda basında çıkan birtakım haberler var.
 
Rauf DENKTAŞ: Şöyle oldu. Dediğim gibi biz bağımsızlığı ilan edince Rumlar bizi Güvenlik Konseyi’ne götürdü. Güvenlik Konseyi’nde istedikleri kararı çıkardılar, bizi takbih ettirdiler, yasadışıdır dediler. BM kararını geçersiz diye orada konuştuk, kendimizi müdafaa ettik, federasyon olacak, federasyonun temelinde de devlet vardır, federasyonu önlemez, federasyondan yanayız dedik.
O öylelikle kapandı. Ama Bangladeş bizi tanımıştı. Bangladeş’i derhal geri çektirdiler ve dışişleri bakanı da işinden oldu. Bizim dostumuz bir dışişleri bakanı vardı, işinden oldu adam. Pakistan bizi tanıyacaktı onu da engellediler.
 
Filiz KÖKSAL: Kim engelledi peki Sayın Cumhurbaşkanım?
Rauf DENKTAŞ: Amerika Amerika…  Parayı veren Amerika.
 
Filiz KÖKSAL: Çünkü siz cumhuriyet ilan edilmeden önce 10-12 kadar İslam ülkesinin bizi tanıyacağını beyan etmiştiniz. Ancak yıllarca tanınmadı nedense?
Rauf DENKTAŞ:  İşte nedense Amerika, nedense Güvenlik Konseyi kararı.  İkinci neden sonradan niye tanınmadık. Çünkü biz görüşmelere devam ettik, hem devleti kurduk, hem federasyon için görüşmelere devam ettik.
 
Filiz KÖKSAL: Peki Sayın Cumhurbaşkanım, bir taraftan bağımsızlığın ilan edilmesi bir taraftan da federasyonun devam etmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu konuda izlenilen stratejide, yöntemde bir hata olmuş olabilir mi? Sadece bağımsızlık olarak yolumuza devam etseydik daha mı iyi olabilirdi?
Rauf DENKTAŞ:  Daha sıkıntılı olmuş olacaktı, ama netice daha iyi olacaktı.  Şimdi hataydı. 1983  ilanından sonra  Güvenlik Konseyine ilk gittiğimizde benim yaptığım konuşma çok etkili bir konuşmaydı. Fransız delegesi bana geldi ve dedi ki: Temenni ederim ki bu konuşmayı Paris’te yapmış olasın. Çünkü ben talimatımı aldım, aleyhine oy kullanacağım. 
Pakistan temsilcisi benden daha güzel bir konuşma yaptı, kol kola ağlayarak çıktık sevinçten.
Devlet kuruldu işte bir iş yapamıyorlar. İkinci defa gidip de İnal Batu agremanını verdi, biz de kabul ettik diye. Bu sefer biz  hafiften alıp  vallahi billahi federasyon  yapacağız, konuşmalar devam edecek dediğimizde. Bu sefer aynı Pakistan temsilcisi bana şunu söyledi; 
“Denktaş Bey geçen sefer geldin, devlet kurdun seni destekledik ve desteklemeye devam edeceğiz. Şimdi geldin federasyon kuracağım, görüşmelere devam edeceğiz diyorsun. O halde bizi bu adamalarla niye kavga ettireceksiniz”. 
Ve birçok ülkenin nezdinde bu böyle mütalaa edildi. Mademki görüşmeler devam ediyor, biz bunları tanımak suretiyle işi bozmayalım. O büyük bir şeydi, ama tekrar söylüyorum. Türkiye’nin üzerindeki Kıbrıs yükünü hafifletmek bizim görevimizdi. Türkiye öyle söylüyordu, öyle yapmaya mecburduk.
Filiz KÖKSAL: Sayın Cumhurbaşkanım peki bu tanınma konusunda gerek KKTC gerekse Türkiye üzerine düşen görevi yapabildi mi?
Rauf DENKTAŞ:  Yapmadı yapmadı. Görüşmelere önem verdi Türkiye, görüşmeleri istedi. Hatta bizim aldığımız bilgiler var, bazı kardeş ülkeler tanıyalım dediklerinde Türk makamları kendilerine yok canım yapmayın, şimdilik gereği yok demiştir. Dolayısıyla Türkiye tanınma için gereğini yapmamıştır.  Tanınma aynı zamanda karşılıklı al ver meselesidir. Seni tanıyacak insanın senden bir istifadesi olur, onun için seni tanır. Bizi tanıyacak olanlara hâlbuki ceza var, Güvenlik Konseyi kararı var. Bunlar var, bunlarla uğraşacağımıza biz görüşmelerle uğraştık. Kiminle görüşüyoruz. Bizi azınlık olarak takdim eden, kendini meşru Kıbrıs hükümeti olarak takdim eden tarafla görüşüyoruz. Görüşmememiz lazım, kalkmamız lazım. Aman kalkma masadan, yine Türkiye’nin müdahalesiyle.
 Onun için görüşme yoluyla meseleyi halletme bir dereceye kadar gerekliydi, bir dereceden sonra artık bu görüşme yoluyla halledilemez. Dolayıyla ben vaktimi kendimi görüşmeye değil, memleketimin iç meselelerine vereceğim diyerek görüşmeleri kesmemiz lazımdı. Rumlar gelsin bize artık gelin görüşelim Allah için, demeye mecbur olsun. Şimdi yine aynı durumdayız.
 
Filiz KÖKSAL: Sayın Cumhurbaşkanım, Azerbaycan, Kazakistan Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni niçin tanımadılar? Tanıyacakları yönünde bir takım beyanda bulundular. Bunda da Amerika’nın baskısı etken olabilir mi?
Rauf DENKTAŞ:   Amerika’nın baskısı tabiatıyla etkendir. Birleşmiş Milletler’in o kararı duruyor ortada bir. İkincisi Türkiye  tanıyın KKTC’yi demiyor.
 
Filiz KÖKSAL: Çok ilginç Sayın Cumhurbaşkanım gerçekten.
Rauf DENKTAŞ:  Demiyor, Türkiye’nin böyle bir girişimi yok.
 
Filiz KÖKSAL: Sayın Cumhurbaşkanım, bir de Verhaugen son olarak  KKTC’nin tanınması  mümkün değildir şeklinde bir açıklama yaptı. Bunu açıklamayı  nasıl değerlendiriyorsunuz?
Rauf DENKTAŞ:  Zurnanın son deliğidir derler  Verhaugen’e. Onun deyişinin hiçbir değeri yoktur. Biz  tanınacağız  ve tanınmadan  konuşmayacağız demiş olsaydık, 1983’ten itibaren görecektiniz ki hem tanınacaktık hem görüşme yoluyla yıkılmayacak dengeli bir konfederal şekil ortaya çıkacaktı. Ben buna inanıyorum. Hala anahtar budur diyorum. Hele hele iki ayrı referandum yaptıktan sonra, dünyaya verilen mesaj nedir. Kıbrıs’ın kaderini Rum tayin edemez, Türk de tayin edemez. İkisi birleşirse, anlaşırsa tayin edilir. Yani biri diğerine tahakküm edemez, biri diğerinin temsilcisi değil, biri diğerinin hükümeti değil. Bunları işleyeceğimize işte bu da çıktı, adam da istemiyor benimle anlaşma yapmasını ben bundan sonra görüşme kapısını kapadım. Tanındığım zaman buyursun konuşalım diye tanınma yoluna çıksaydık olurdu.
Ama Türkiye’nin AB, kıskacı içinde oluşu, borç kıskacı içinde oluşu bunu da yaptırdı bize.
 
Filiz KÖKSAL: Sayın Cumhurbaşkanım hep sürekli yıllardan beri Türk askerinin  Ada’dan çıkarılması sürekli ısıtılıp ısıtılıp  gündeme getiriliyor. Türk askerimiz işgalci olarak nitelendiriliyor bazılarınca; Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Rauf DENKTAŞ: Şimdi şu unutulmasın. BM Güvenlik Konseyinde Türk askeri işgalcidir diye bir karar yoktur.
 
Filiz KÖKSAL: Bazı basına o şekilde yansımış.
Rauf DENKTAŞ: Yoktur. Ama yabancı askerler çıksın diye kararlar vardı. Yabancı askerler çıksın, işgalcidir diye değil. İşgalci olduğu için değil. Barışın mümkün olması için işgalcidir diye bir suçlama yoktur Türkiye’ye karşı.
Rauf DENKTAŞ: Hatta Yunan mahkemesinde dahi Türk Barış Harekâtının meşru olduğuna dair kararlar vardır.
Rauf DENKTAŞ: Bizim içimizden bazı münfid kendini bilmezler işgal ordusu çıksın diye gösteriler yapmıştır, ama bunlar münferid şeylerdir.
 
Filiz KÖKSAL:  Sayın Cumhurbaşkanım, BM karar tasarısından sonra  gerek Yunanistan’ın gerekse Rum kesiminin, Kıbrıs Türk kesiminde savaş açacağı yönünde birtakım söylentiler vardı. Bunların gerçeklik payı var mıydı Sayın Cumhurbaşkanım?
Rauf DENKTAŞ: Çıldırırlarsa var. Rum tarafı çıldırırsa var.  Ama böyle bir şeye  ihtiyaç duymazlar. Çünkü fiilen ve hukuken kendilerini meşru Kıbrıs Hükümeti addeden dünya kendilerine Kıbrıs’ı vermiştir. Bu şimdilik kendilerini takrip eder. Eğer biz  bu inancı, bu bakış açısını değiştiremezsek, daha öneriyorum şimdi Rum idaresinin bütün sicilini ortaya çıkarmak lazım. Ne yaptılar, nasıl başladılar? Aksi başkanları, toplu mezarları, siyasetleri, kaç defa hangi anlaşmayı reddettiler. Çünkü hep dünya yanlış şey yaptı. Sanki biz azınlık olarak fazla şeyler istiyoruz da anlaşma ondan olmuyor gibi. Bütün bunları gece gündüz savunmamız lazım ama bunu yapacak basın yok Türkiye’de.
 
Filiz KÖKSAL:  Sayın Cumhurbaşkanım bir de bağımsızlık ilanı öncesinde birtakım zirve önerileriniz oldu.  O zirve önerilerinizi istediğiniz şekilde kabul edilseydi, yine bağımsızlık ilan edilebilir miydi?
Rauf DENKTAŞ: Belli değil. Ben her zirve önerisi yaptığımda Rum tarafı Birleşmiş Milletleri getirmiştir bunun içerisine. BM gelmesiyle tabiatıyla iş BM Güvenli Konseyi’nin genel sekretere verdiği  mandaya, yetkiye bağlı kalmıştır. Nedir o yetki? Kıbrıs Cumhuriyeti vardır, bağımsızlığına dokunmayacaksın, egemenliğine dokunmayacaksın, toprak bütünlüğüne dokunmayacaksın. İki cemaati barıştıracaksın. Yanlış.
Amerikalıların düzeni, onun için bunu değiştirmek lazım. Bu olduğu sürece Kıbrıs Rum’u da bunun arkasına saklanıyor. İşte Güvenlik Konseyi de  bizim varlığımızı tanıyor diyor. Bunun arkasına saklanıyor. İşte bu mesele bunun yüzünden halledilmiyor. Bunları anlatıyoruz. Ancak aman görüşme, aman masadan kalkma, aman görüş diye yıllarımız gitti.
 
Filiz KÖKSAL: Sayın Cumhurbaşkanım Amerika’nın  özellikle  o yıllarda Lübnan olayları dolayısıyla gerek Kıbrıs Türk gerekse Rum kesiminden bir askeri üs isteği oldu mu?
Rauf DENKTAŞ: Hayır olmadı, ihtiyacı yoktu çünkü. İngiliz üslerini rahatlıkla kullanabiliyordu tabi.
 
Filiz KÖKSAL: Peki Sayın Cumhurbaşkanım bundan sonra KKTC’ni nasıl bir süreç bekliyor? 
Rauf DENKTAŞ: Benim görüşüm gayet basittir, yeniden  Anan planını  canlandırıp masaya getirmek büyük hatadır. Eskiden yapmamız gereken şeyi yapmamız lazımdı. Görüşmeye başlayabilmek için parametreleri geliniz tesbit edelim.
Rum diyor ki Kıbrıs’ta iki toplumdan oluşan tek halk vardır, %80’i Rum,%20’si Türk, dolayısıyla %80’in söz hakkı daima ağırlıklı olmalıdır. Biz diyoruz ki Kıbrıs’ta iki halk vardır, ve ortaklık kurulacaksa, ortaklığın parametreleri bu iki halkın anlaşması lazım. Bunu referanduma kadar  Rum bir halk var diye geldi, referandum iki halk olduğunu kanıtladı. Bunun üzerinde biz ağılık verelim, artık bundan sonra iki halk var olduğunu kabul ediyor mu etmiyor mu? İki idare mi var kabul ediyor mu etmiyor mu? Bizim hükümetimiz olmadığını kabul ediyor mu etmiyor mu? Bunları hep sıralamamız lazım. İki kesimliliği bozma  hakkı  olmadığını, toprak işlerini, mal mülk  meselelerini  toplu takas tazminatlarla halletmenin ötesinde bir şey yapılamayacağını  öyle bireysel davalarla bunları halletmeye kalkarlarsa  bunun 30-40 yıl daha gideceğini, bununda  kavga demek olduğunu, Türk askerinin  adadan çıkmayacağını bütün bunları biz koyup, biz bunları istiyoruz kardeşim. Beni sen savaş açmaksızın  bütün dünya tarafından  adadan çıkaramazsın Türkiye olarak. Bu Kıbrıs Türkleri de  bağımsızlıklarına dört elle sarılmışlardır, bağımsızlıklarını tanımayan bir anlaşma  yapmıyorlar.  Ben de kafalarını kesecek değilim. Bağımsızlık bir tarafa kaysın, azınlık olarak sizinle anlaşma yapsın diye. O halde bizim anlaşma şartlarımız, cetvelimiz budur, sınırlarımız budur, ülkelerimiz Rumlara bunları kabul ettirmek.
Rumları meşru Kıbrıs Hükümeti addetmek suretiyle 40 yıldır meşru Kıbrıs Hükümeti yapabildiniz mi, yapamadınız. Türklere kabul ettirebildiniz mi, ettiremediniz. 40 yıldır daha kabul ettirebilecek misiniz? Siz AB olarak  tek Kıbrıs’ı istiyorsunuz.  Tek Kıbrıs istiyorsanız tek Kıbrıs olarak aldınız Rumu. O halde tek Kıbrıs istemenin anlamı ne? İki Kıbrıs olduğunu kabul edin ki, bunu nasıl tek yapacağız, nasıl birleştireceğiz bunu konuşalım.
Ama siz tek Kıbrıs var deyip de Rum’u bütün Kıbrıs’ın tek meşru hükümeti addettiğiniz sürece Kıbrıs Türkleri bunun dışında kalacak ve kalıyor.
Ve siz de jeopolitik açıdan muhtaç olduğunu söylediğiniz Kıbrıs’ı alamayacaksınız. 1960 anlaşmaları var. Kıbrıs Türkleri Türkiye’nin de üye olmadığı hiçbir yere giremez. Anan planı bunu da ortadan kaldırdı. Türkiye bunu nasıl kabul etti, ben anlayamadım. Türkiye’nin en temel  hakkını ortadan  kaldırdı  Annan planı. Türk- Yunan dengesini  o kurmuştu, 1960 Anlaşmaları v.s. Bu nedenle sadece Yunanistan’ın  üye olduğu bir yere, Türkiye’de üye olmaksızın, Bu en  hayati hakkımızı Annan planı sildi süpürdü ve Rum bu maksatla AB’ne müracaat etti. Türkiye buna gözlerini yumdu ve kabul etti. Ben bunca yıl Rumla görüşmüşsem ve her görüşmenin sonunda ya Rum olmaz demişse ya ben olmaz demişsem bu nokta üzerinde olur.  Kıbrıs hükümeti değilsin, kabul etmezsen gidiyorum. İkincisi AB gündeme getirildiğinde Butros Gali’nin fikirler dizisini konuşuyorduk. Fikirler dizisinde biz anlaşma olduğu takdirde AB gündeme gelecektir diye madde koydurduk. Baskı altındaydı Avrupa Birliği’ne hayır. Evvela anlaşalım sonra. Annan planı bunu değiştiriyor. Anlaşma Türkiyesiz Avrupa Birliği’ne bizi götürecek. Bu kabul ediliyor. Dolayısıyla yanlışlar çok.
Filiz KÖKSAL: Sayın Cumhurbaşkanım, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne giriş süreci içerisinde bugün Kıbrıs Rum kesimini tanıması isteniyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Rauf DENKTAŞ: Bu şu beyanatı yapmıştır;  Kıbrıs’ta müşterek bir devlet bir hükümet kurulmadıkça biz şimdiki Kıbrıs Rum idaresini meşru hükümet olarak tanımayacağız, KKTC’yi tanımaya devam edeceğiz ama uluslararası hukuk levhalarına bakıyoruz tanınma niyet meselesidir. Türkiye devamlı surette tanımayacağım diyorsa, mecburen uluslararası toplantılarda yapacağı temaslar veyahut ticari ilişkiler tanıma anlamına gelmeyebilir. Ama bunun bir limiti var. Yani devam ederse iş değişir, onun için şimdilik bir tehlike yok, ama ileride ne olur bilemem.
Filiz KÖKSAL: Sayın Cumhurbaşkanım  bağımsızlık ilan edildiği günkü  duygu ve düşünceleriniz, nelerdi, şimdi neler?
Rauf DENKTAŞ:  Efendim biz küçük yaştan itibaren, ben 7 yaşındayken 1931’de Rumlar, Rumlar enosis için isyan ettiler, vali konağını yaktılar, 1945’e kadar  İngiliz’in baskı rejimi altında yaşadık. 1945’te İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yine dışlanan liderler Yunanistan’dan  geldiler, enosis diye  başladılar. Biz 21 yaşındayız. 21 yaşından itibaren enosis olur mu, olmaz mı, olmayacak mı korkusu, endişesi içinde yaşamış insanlarız. Biz bizim nesliniz 1955-58 arasında da EOKA döneminde Kıbrıs ya Türkiye’ye verilecek ya Yunanistan’a. Kıbrıs Türk’tür Türk kalacaktır. Hayır Elendir, Yunanistan’a gidecektir. Hayır taksim olsun. Zorla taksimi kabul ediyoruz. Bütün bunlar nedir?
Rumun tahakkümünden kurtarılmış bir bölgede yaşamak, bir tehlike olmasın.  Dolayısıyla bu ilan  edildiği gün benim en mesut günüm olmuştur. Bir büyük sancılardan sonra bir çocuk  doğmuştur.  Uluslararası bir bebek meydana gelmiştir.  Onu dört gözle korumak. Efendim bunun lüzumu yoktu bilmem neydi diyenler karşısında da koruyacaksın, dışta hadi canım böyle şey  olmaz diyenlere karşı koruyacaksın ve 21  yaşına getirdik. Ve şimdi yoktur böyle şeyler diyorlar.,. bu olmamış  gibi anlaşma yap, gidilir mi?
Filiz KÖKSAL: Sayın Cumhurbaşkanım böyle bir durum söz konusu olamaz. Bizler her zaman  için  yavru vatanımızı destekleyeceğiz, KKTC’ni bizler yaşatmaya çalışacağız.
Rauf DENKTAŞ:  Eksik olmayın.
Filiz KÖKSAL:En azından yeni yetiştireceğim öğrencilerime sizin mücadelenizi aktaracağım, yavru vatanımızı seviyoruz. Ona bağlılığımızı, çalışmalarımızı elimizden geldiği kadarıyla sürdüreceğiz.
Rauf DENKTAŞ: Şimdi bazılarına göre Kıbrıs meselesi Kıbrıs Türklerini kurtarma meselesi hiçbir zaman  böyle bir şey olmuş değildir.  Bizi kurtarma meselesi olmuş olsaydı, Kıbrıs Türkiye için önemli olmasaydı, bizi farz edelim  Bulgar göçmenlerine ettiği gibi Türkiye’ye yerleştirirdi, Türkiye’de rahat biz de rahat. Kıbrıs Türkleri meselesi Türkiye için Enosis olsun mu olmasın mı? Enosis olsa ne olur? İşte bütün  liderlerin, cumhurbaşkanlarının bize öğrettiği  Yunan eline  geçerse Ada  Türkiye denizlere açık  bir ülke olmaktan çıkar, ikmal yolarımız tıkanır. 
Şimdi bütün  güney  sahillerindeki  İskenderun Mersin limanlarının  önemini düşününüz, su boruları, petrol boruları, hep oraya akacak.  Böyle bir şeyde 13. ada olarak Yunanistan sizi  tamamıyla  karaya kapayacak. Buna Türkiye müsaade edemez. Yani biz  bunun bilinci  içinde mücadele  ettik. Türk olarak Türkiye’nin hakkını koruyan hudut bekçileri olarak kendimizi gördük.  Böyle yürüdük. Bundan böyle  bize yeni hükümet dedi ki  40 yıllık  yanlış yaptınız dedi.
Filiz KÖKSAL: Sayın Cumhurbaşkanım bir de bağımsızlığın  ilanı ile ilgili  olarak  size bağlı olarak  çalışan  bir takım  kurum ve kuruluşların olduğu belirtiliyor? Bunlar hangileridir?
Rauf DENKTAŞ: Şehit Aileleri var, Mücahit kuruluşlar var, TMT kuruluşları var, efendim Gaziler Cemiyetleri var, esnaf kuruluşları  yani hemen hemen  bütün  kuruluşlar var. 
 
Bunların dışındaki  AKEL ile işbirliği yapan o zamanın  TKP’si, o zamanın bilmem nesi. Devamlı surette bunların bunların  müştereken aldığı oyla yüzde %25’lerin altında kalırdı. % 65- 75 bizi destekleyecek kitlenin oylarıydı.
Filiz KÖKSAL: Sayın Cumhurbaşkanım KKTC halkından cumhuriyet ilan edilsin şeklinde yoğun baskı, muhtıralar gedildi mi?
Rauf DENKTAŞ: Efendim ne yapacaksınız yani bu iş böyle gitmez diye  bu iş tabiatıyla o düşünürler bizim etrafımızda birlikte müzakere ettiğimiz arkadaşlar yürümüş artık bu iş.
Mesela Çağatay, o günlerde (rahmetle anıyorum) başbakanımızdı. O çok çok defa ne zaman yapacaksınız. Çünkü ne zaman yapacağımız biliyor da ne zaman olacağını bekliyordu?  Ben Türkiye’yi hazırlamaya çalışıyordum. Ama hep soğukkanlılıkla ama yürümez artık bu iş diye çıkışları olmuştur.
Filiz KÖKSAL: Çok teşekkür ediyorum Sayın Cumhurbaşkanım, çok sağ olun.
Rauf DENKTAŞ: Ben teşekkür ederim.
Filiz KÖKSAL: Bana  bu imkanı tanıdığınız için çok çok teşekkür eder, sonsuz saygılarımı sunarım. 
Rauf DENKTAŞ: Sana başarılar diliyorum. 
 
Filiz KÖKSAL: Çok teşekkür ediyorum Sayın Cumhurbaşkanım.
 
 
 
Görüşme Yapılan Kişi: KKTC Cumhurbaşkanı Rauf DENKTAŞ
Görüşmeyi Yapan Kişi:  Tarih Öğretmeni Filiz KÖKSAL
Görüşme Tarihi ve Zamanı: 26. 01. 2005, saat. 15. 30
Görüşme Yeri: KKTC Cumhurbaşkanlığı Sarayı

Sayfamızı Paylaşın:

Etiketler:

Sayfa Yorumları (0 )
  • ...

Yorum Ekleyin