Güvenlik Ve Garantiler Konusuna İlişkin Değerlendirme

1960 güvenlik ve garanti sistemi, varılacak yeni bir anlaşmanın ve yaratılacak yeni statünün ihlalini önleme amacı yanında, Lozan’ın yarattığı dengelere yeni unsurlar katarak, Doğu Akdeniz’de, Kıbrıs üzerinden yeni bir Türk-Yunan dengesi oluşturmuştur. Türkiye ve Kıbrıs Türk Halkı bakımından bu dengenin en önemli unsuru İttifak ve Garanti Antlaşmaları ile Garanti Antlaşması'nın verdiği müdahale hakkıdır.
 
Bütün uluslararası antlaşmalarda olduğu gibi birbirini tamamlayan ayrılmaz bir bütün olarak Garanti ve İttifak Antlaşmalarının iptali  ancak ilgili beş tarafın mutabakatı ile mümkündür ve her hal ve karda bir Garantörün reddi halinde  bu Antlaşmaların son bulması veya değiştirilmesi olası değildir. Diğer yandan devam eden görüşmelerin prosedürü açısından, beş tarafı ilgilendiren garantiler başlığının Garantörlerin de katılımıyla çok taraflı toplantıda ele alınabileceğı üzerinde mutabakat mevcuttur. 
 
Kıbrıs Türk Halkı’nın Kıbrıs adasında yıllardır karşılaşmakta olduğu tehlike ve tehditlere karşı varlığını sürdürebilmesindeki başarının iki temel nedeni vardır:
•Kıbrıs Türkü’nün, çok kötü koşullara karşın, özellikle 1958-1974 yılları arasında verdiği mücadele ve gösterdiği direniş;
•Türkiye’nin 1960 sisteminin ona verdiği etkin ve fiili garantörlük hakkını kullanarak yaptığı müdahale.
 
Türkiye’nin etkin ve fiili müdahale hakkı olmasaydı, ya da 20 Temmuz 1974’te bu hak kullanılmasaydı, direniş işe yaramayacak ve Kıbrıs Türk halkı bu adada en azından “siyasi eşit” olarak veya belki de hiçbir şekilde varlığını sürdüremeyecekti. Bu bakımdan, federal bir devlet yapısı hedefine yönelik görüşme sürecinin en can alıcı, yaşamsal noktaları arasında garantiler konusunun bulunduğu  değerlendirilmektedir.
 
21 Aralık 1963’te Akritas Planı’nın uygulamaya konması, hukuk diliyle, bir “darbe”ydi. Bu darbe, 1960 sistemiyle kurulan dengeyi fiili olarak Rum-Yunan tarafı lehine bozdu. Buna karşın Türkiye, bozulan dengeyi düzeltmek için garantörlükten kaynaklanan müdahale hakkını, birkaç kez yalnız sınırlı askeri harekâtlarla (21 Aralık 1963 sonrasında birkaç savaş uçağı uçurarak, 1964’te ise Erenköy’e saldıran Rum-Yunan güçlerini bombalayarak) kullanabildi. 15 Kasım 1967’de Geçitkale-Boğaziçi’ne yapılan Rum-Yunan saldırısında ise, müdahale hakkını kullanacağı uyarısıyla pratik bazı sonuçlar elde etti. Bu tarihi gerçekler, 1963-1974 döneminde, 1960 garanti sisteminden kaynaklanan müdahale hakkı içerisindeki “caydırıcılık” unsurunun dahi yeterli olmadığını, sınırlı müdahalelerin yalnız bir sonraki saldırıyı kısa bir süre erteleyebileceğini gösterdi. 21 Aralık 1963 sonrasında Rum-Yunan ikilisi lehine kayan 1960 dengesinin yeniden tesisi,  Enosis’i amaçlayan Rum-Yunan darbesi sonucunda Türkiye’nin  1974 fiili müdahalesi ile mümkün olabildi. 
 
Durum bu iken; 
•AB üyesi olacak olan olası yeni federal ortaklığın garantilere ihtiyacı olmadığı;  
•Başka bir garanti sistemi gerektiği; 
•Garantilerin sürmesi ama İttifak Antlaşması’nın kalkması (yani 1960 sisteminde öngörülen 650 kişilik Türk askeri varlığının sona erdirilmesi); ya da 
•2004 Annan Planı’nda olduğu gibi 650 kişilik Türk askeri varlığının üç yılda bir gözden geçirilmesi 
yönünde girişimler olduğu bilgisi kaygı verici olup bunların tümü de kabul edilemez olarak değerlendirilmektedir.
Diğer yandan, bariz bir ihlal olmadan Garanti Antlaşması altında herhangi bir eylemin yapılmasının söz konusu olmadığı, bu anlamda garantilerin Kıbrıs'taki her iki taraf yanında tüm diğer ilgili tarafları da ilgilendiren ve çıkarlarını gözeten bir boyutu bulunduğu, Garanti Antlaşması'nın 1974 yılında Kıbrıslı Rumlar arasındaki çatışmayı ve ENOSİS’in gerçekleştirilmesini engelleyerek etkinliğini kanıtladığı unutulmamalıdır. Bu gerçekler ortada iken Kıbrıs’ta taraflar arasında oluşturulacak yeni federal ortaklığın devamını isteyen gerek Kıbrıslı Türk gerekse Kıbrıslı Rumların temelde varılacak anlaşmanın devamını hedefleyen mevcut garanti sisteminin devamından yana olması gerekmektedir. Aksi takdirde,  etkinliğini kanıtlamış ve yeni bir ortaklık ilişkisinin kurulmasına fırsat vermiş mevcut garanti sisteminin devamını istemeyenlerin yeni düzenlemeleri yeniden bozma niyetinde olabilecekleri sonucu çıkaracaktır.   Diğer bir değişle, Rum-Yunan tarafının yeni kurulacak ortaklığa ve/veya onun Kıbrıs Türk ortağına karşı kötü bir niyeti yoksa, mevcut garanti sisteminin devamına itiraz etmemesi gerekir.
 
Beşparmak Düşünce Grubu, etkin ve fiili garanti ve ittifak sisteminin özüne dokunmadan, Türk askeri varlığını tümden kaldırmadan, özellikle de belirli sürelerde tartışma konusu yapılıp sürekli gerginlik konusu olmasına fırsat ve olanak vermeyecek biçimde, olası yeni federal yapı itibarıyle da sürdürülmesi gereğini; KKTC Meclisi'nde oybirliğiyle alınmış kararda da ifade edildiği gibi, Türkiye'nin etkin ve fiili garantisinin Kıbrıs Türk Halkı açısından vazgeçilmez olduğunu; mevcut granti sisteminden vazgeçilmesi veya bunun etkisizleştirilmesinin, onyıllardır bir varoluş, hak ve eşit statü mücadelesi vermekte olan halkımızın morali ve toplumsal psikolojisi açısından yeni bir travma geçirmesine neden olacağını; garantilerin fiili niteliği ve etkinliğinin korunabilmesi için, Garanti Antlaşması yanında Ada'da Türk askerinin konuşlandırılmasına cevaz veren İttifak Antlaşması'nın da devam etmesinin elzem olduğunu değerlendirmektedir. 
 
Beşparmak Düşünce Grubu
28 Eylül 2015

Sayfamızı Paylaşın:

Etiketler:

Sayfa Yorumları (0 )
  • ...

Yorum Ekleyin