Kıbrıs Türk Halkı, Kıbrıs gerçekleri temelinde, Kıbrıs üzerindeki dengeleri gözeten, insan haklarına, egemenlik ve kendi geleceğini tayin etme (self-determinasyon) hakkına, kurduğu çağdaş, demokratik devleti KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ’NE saygı gösterilmesini ve uluslararası antlaşmalardan doğan bütün haklarının kabul edilmesini talep etmektedir. Kıbrıs Türk Halkı, bu anlayış temelinde adil ve kalıcı bir anlaşma isteğini samimi olarak her fırsatta ortaya koymuştur. Bunun son örneği Cumhurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu’nun aylardır başta BM olmak üzere her düzeyde yaptığı girişimlerle donmuş olan Kıbrıs müzakerelerinin yeniden başlamasını sağlamak amacıyla, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) bütün engelleyici, zamana oynayan taktiklerine ve ileri sürdüğü ön koşullara rağmen girişimlerini sürdürmüş, iyi niyetini ortaya koymuştur. KKTC Cumhurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu ile yeni GKRY Başkanı Nikos Anastasiades arasında 11 Şubat 2014 tarihinde kabul edilen Ortak Açıklama Belgesi çerçevesinde başlayan müzakereler, bu girişimlerin bir sonucudur. Uluslararası mahkemelerin içtihatlarına göre iki devlet, haklarıyla ilgili olarak hukuki ya da maddi bir hususta anlaşamıyorlarsa uluslararası bir uyuşmazlık söz konusudur. Bu hukuksal boyut yanında egemenlik uyuşmazlıklarının ya da sınır uyuşmazlıklarının söz konusu olduğu durumlarda uyuşmazlığın her zaman bir siyasi yanı da vardır. Kıbrıs anlaşmazlığı bu bağlamda değerlendirilmelidir. İnsan hakları en ağır şekilde yıllardır ihlal edilen, halk kimliği reddedilen ve azınlık statüsüne düşürülmek istenen Kıbrıs Türk Halkı demokratik, insan haklarına saygı, güven ve sürdürülebilir bir barış ortamında yaşamak istemektedir. Bunun için Kıbrıs uyuşmazlığını hukuki ve siyasi yönleriyle sürdürülebilir bir anlaşma ile sonuçlandıracak diplomasi ve barış yolunu seçmiştir. Bu yolun başarıya ulaşabilmesi için eşit egemenler arasında sürdürülecek bir müzakere sürecine mutlaka gerek vardır. Bu gerekten hareket ederek mevcut içeriğiyle birçok yönden ve Türk tarafının tezleriyle örtüşmeyen düzenlemelerine rağmen, GKRY’nin ileri sürdüğü ortak açıklamayı ciddi “esneklikler” yaparak 11 Şubat’ta müzakerelerin başlamasının yolunu açmıştır. KKTC Cumhurbaşkanı ve GKRY Başkanı’nın BM gözetiminde kabul ettikleri Ortak Açıklama Belgesi, Türk tezleri, KKTC Devleti, Kıbrıs Türk Halkı ve Türkiye açısından sakıncalar taşıyan ciddi ve tehlikeli düzenlemeler içermektedir. Kıbrıs uyuşmazlığının sonlandırılması (“çözümü”) doğrultusunda müzakere zemini olarak kabul edilen Ortak Açıklama Belgesi ile ilgili değerlendirmelerimizi kamuoyuyla paylaşmayı milli çıkarlarımız ve geleceğimiz açısından gerekli ve yararlı görüyoruz: Türk tarafı, geçmişten günümüze gelen temel tezlerine rağmen Ortak Açıklama Belgesi’ni kabul etmekle bir kez daha güçlü bir anlaşma iradesine sahip olduğunu ve müzakerelerin yeniden başlamasını samimiyetle istediğini dünya kamuoyu önünde ortaya koymuştur. Ortak Açıklama Belgesi, genel hatlarıyla KKTC ve Kıbrıs Türk halkı lehine bir nitelik taşımayan ve Rum tezlerine hizmet eden bir içeriğe sahiptir. Belge’de öngörülen devlet yapısı, KKTC’ni bir eyalete dönüştürecek ve Kıbrıs Türk Halkı’nı azınlık statüsüne düşürecek bir zemin yaratabilecek niteliktedir. “Birleşik Kıbrıs” devletinin Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar tarafından kurulacak “iki toplumlu bir federasyon” olması kabul ediliyor. Bu kavramlarla Annan Planı’nda olduğu gibi Kıbrıs’taki ayrı iki halktan (milletten) bir Kıbrıs halkı (milleti) yaratılmak istenmesi ciddi bir tehlikenin habercisi ve potansiyel çatışma tehlikesi olarak değerlendirilmektedir. Belge’deki bu düzenleme GKRY’ni, yaşadığı ileri sürülen “Kıbrıs Cumhuriyeti’ni” anayasadaki değişikliklerle sözde “evrim yoluyla” dönüştürmeye ve “yeni bir ortaklı devleti yaratılmadan” GKRY’nin, bütün Kıbrıs’ın meşru hükümeti olarak anlaşma yoluyla kabul edilmesine yol açacaktır. Ortak Açıklama Belgesi’nde “mevcut durum kabul edilemez” ifadesi aldatmaca ve tehlikeli bir yaklaşımdır. “Mevcut durumdan” kastedilen “The status quo”dur ki bugünkü KKTC ve GKRY olarak var olan iki devletli, siyasi sınırları belirlenmiş iki ülkeli yapıdır. Mevcut status quo gerçekte müzakere zemini olarak öncelikle kabul edilmesi gereken gerçekçi bir durumdur. Ortak Açıklama Belgesi’nde ifade edildiği şekliyle AB içinde “Birleşik Bir Kıbrıs’ta” Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı Rumların ortak geleceklerini “sağlama alacaklar” ifadesiyle vazgeçilemez temel hakkımız olan Garanti Sistemi’nin ortadan kaldırılacağının zımnen de olsa ifade edilmesi, kabul edilmez bir anlayışın ürünüdür. Bu değerlendirmeyi Ortak Açıklama’da yapılan tek egemenliğin “bütün BM üyesi devletlerin yararlandığı egemenlik” şeklindeki yeni tanımıyla Makarios’un başından beri Garanti Antlaşması’nın getirdiği kısıtlı egemenliğin ve dolayısıyla Garanti Sistemi’nin olmayacağı bir yapının kurulması özleminin ortaya koyulmuş olması güçlendirmektedir. Birleşik Kıbrıs’ın egemenliğinin iki egemen halktan ve iki egemen devletten neşet etmemesi ve egemenliğin Kıbrıslı Türklerden ve Kıbrıslı Rumlardan eşit şekilde neşet edeceğinin öngörülmesi, temel tezlerimizden en önemlisi olan egemenlik konusunda çok ciddi bir erozyon olarak değerlendirilmektedir. Bu, Kıbrıs Türk halkının ve KKTC’nin egemen eşitliğinin reddi demektir ki kabul edilmez bir düzenlemedir. Eşit egemenliğe dayanmayacak ve eşit egemen iki devlet tarafından oluşturulmayacak bir federal devlette Türk halkının bir halk olarak varlığını sürdürmesi mümkün olmayacaktır. Eşit egemenlik, Kıbrıs’ta bir uzlaşmanın ve egemen eşitliği olan iki devletin kuracağı yeni bir ortaklık devletinin kurulmasının en önemli unsurlarından biridir. Tek, bölünmez ve sınırsız egemenlik, egemen eşitliğe dayalı iki devletli “Birleşik bir Kıbrıs” amacına ve hedefine taban tabana zıttır ve tek egemenlik kabul edilmezdir; “tekli çözümler” Kıbrıs gerçeklerine aykırıdır. Ortak Açıklama’daki şekliyle Rum yönetiminin ısrarla istediği “tek egemenlik” anlayışına bağlı bir kurgulamaya gidilmesi durumunda sözde federasyon adı altında federasyon olmayan ve “siyasi eşitliği” anlamsız kılan, en üstte nüfus üstünlüğü bulunan tarafın hâkim olacağı çoğunlukçu üniter bir devlet şekli ortaya çıkacaktır. Bu durum da sözde bir federasyon adı altında iki-halklılığı ve iki devletliliği ortadan kaldıracak zemini yaratacaktır. Müzakerelerin Kıbrıs gerçekleri temelinde sağlıklı bir şekilde sürdürülmesi ve sonuçlandırılması, her şeyden önce Kıbrıs’taki iki halkın haklarına ve kazanımlarına saygı gösterilmesine, gerçek mutabakata dayandırılmasına ve bütün tarafların Kıbrıs’taki dengelere özen göstermelerine bağlıdır. Bunun için de aşağıdaki hususların, başlayan müzakere sürecinde sağlanması ve korunması temel vazgeçilmezler olmalıdır:
|
...