Hasan İkizer
   

      Hasan İkizer

28 Haziran 2017 tarihinde Cenevre’nin Crans Montana’da yapılacak Kıbrıs Türk halkı ile Kıbrıs Rum halkının liderleri, hükmet yetkilileri, Parti Genel Başkanları, Dışişleri Bakanları, garantör devletler olan Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin Dışişleri Bakanları ile, BMGS Antonio Guterres ve Danışmanı Espen Barth Eide’nin kalabalık bir toplulukla on gün süre ile yapmış oldukları müzakerelerden Rum ve Yunanlıların bir anlaşmaya varamayacaklarını, her zaman olduğu gibi bu son görüşmelerde de adeta havanda su dövmekten ileri gidemeyeceklerini, bir hafta önceki 21 Haziran 2017 tarihindeki yazımda da belirtmiş ve sonunu şöyle bağlamıştım:

 

Son olarak Kıbrıs için yakında yapılacak olan İsviçre’deki Crans Montana’da olumlu bir sonuca varılamaması halinde, artık müzakerelere her iki tarafça da son verilerek bir yarım asır daha müzakereleri sürdürmenin anlamı kalmamaktadır. Kıbrıs’ta iki ayrı devlet, kuzeyde Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile güneyde Kıbrıs Rum devletinin özgür ve bağımsız devleler halinde yaşamlarını sürdürmeleri en son çare olarak görülmektedir.

 

Kıbrıslı Rumlarla Yunanlıların her zaman olduğu gibi Kıbrıs Türk halkını Kıbrıs’ta bir azınlık olarak gördüklerini, önceden yapılmış olan anlaşmaları kabul etmediklerini, 16 Ağustos 1960’da kurulan ve eşit haklara sahip olan Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki Kıbrıs Türk halkının haklarını gasp ettiklerini, üç sene geçmeden Kıbrıs Cumhuriyeti Devletini yıkarak Kıbrıs Türk halkını tamamen dışladıklarını ve soykırım uygulamak suretiyle adanın tümüne sahip çıkmak için Kıbrıs Türklerini acımadan katlettiklerini bütün dünya basını yazmaktadır.

 

1974’de Kıbrıs Barış Harekâtı yapılmasa idi, şimdilerde Kıbrıs’ta bir tek Türk’ün mevcudiyetinin mumla aransa bulunamayacağı ve adanın tamamen Rumların olacağı, Yunanistan’la birleşecekleri açık ve seçik olarak ortada iken, şimdilerde aynı teraneyi sürdürmeleri, emellerinden tek bir adım gerilemeyecekleri gün gibi açıkça ortada görülmektedir. Yunanlıların ve Kıbrıslı Rumlarında adada hiçbir Türk’e hayat hakkı tanımadıkları gün gibi ortada iken, Kıbrıs Türk halkının isteklerine olumlu bir tavır takınacaklarını hiçbir kimse beklememelidir. Adada Kıbrıs Türkleri ile Kıbrıs Rumlarının birlikte bir arada yaşamaları artık imkânsız gibidir.

 

Bundan dolayıdır ki iki taraf arasında yapılan savaşlarda, her iki tarafında anlaşarak, Birleşmiş Milletler Barış Kuvvetleri Komutanı olarak, İngiliz Generali Peter Young’un yeşil kalemle çizmiş olduğu hudut kabul edilerek barış içinde bu günlere kadar devam edilmiştir.  Her iki taraf da yapılan anlaşmayla birlikte kuzeydeki Rum halkının güneye ve güneydeki Türk halkının da kuzeye geçmesi ile birlikte her şey sulh ve sükuna kavuşmuştur.Huzur ve güvenlik böylece sağlanmıştır. Her iki taraf da uzun yıllar sulh ve sükun içinde yaşamlarını sürdürmektedirler.  Her iki halkın liderleri Rauf Raif Denktaş ve Kleridis’in yapmış oldukları anlaşma ile, kuzeyde Türk kesimi, güneyde de Rum Kesimi yeşil hatla anlaşarak herkes kendi tarafına giderek yerleşmişlerdir.

Rumların yeşil hattan geçerek kuzeye Türk kesimine geçmek istemelerine karşın hiç değilse aynı sayıda Kıbrıs Türk’ünün de Erenköy’deki yerleşen Türk’lerin de  Maraş Kentine yerleşmeleri ve karşılıklı yerleşim yapılması üzerinde durulmalıdır. Makarios zamanında zorla adadan sürülüp yabancı memleketlere Avusturalya, ABD, Kanada ve Türkiye’ye göç etmek durumunda kalanlara yerleşimlerinin yerine Kıbrıs’a güneye Maraş Kentine yerleştirilmelerine çalışılmalıdır. Bütün bu sorunların bir sonuca bağlanmaması durumunda ise Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devletleri acilen ve hızlı bir şekilde İslam İşbirliği Teşkilâtı Devletleri ile ve diğer Müslüman  ülke devletleri, sıkı işbirliği içinde biran önce çalışmalarını başlatmalarını ve iç değilse beş on Müslüman ülke tarafından Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti’nin tanınması için hiç durmadan gece gündüz faaliyetlerini sürdürmeleri gerektiğine inanıyorum. Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devletini diğer ülkeler devletlerin tanımasından sonra, gerekirse her iki taraf, iki devlet ve Cumhuriyet olarak her konuda anlaşmış oldukları taktirde adada barış, huzur ve sağlıklı bir şekilde yaşamlarını sürdürmeye devam ederler.  Aksi taktirde adada her zaman karışıklık, huzursuzluk, çarpışmalar devam eder gider. Tek çözüm şekli ancak bu şekilde gerçekleşirse barış sağlanmış olur.

 

Adaya sulh ve sükunu getirmek, emniyet ve güvenliği sağlamak üzere gönderilen Birleşmiş Milletlerin Barış Gücü Komutanları askerleri maalesef  belirtmek gerekirse aksine sanki Rum tarafını desteklemek amacıyla gönderilen, tarafsız davranması gerekirken Rum tarafını destekleyen ve adada turist gibi dolaşan bir birlikten öteye gidememiş herhangi bir etkinlikte bulunamamış, sadece turistik gezilerden öteye bir etkinlik gösterememiş, halende  görevini devam ettirmek üzere yeniden bir altı ay daha Kıbrıs’ta görevlendirilmeleri için çalışmaların sürdürüldüğü ve görevlendirilecekleri üzerinde durulmaktadır. Böyle bir durumda BMBG Kuvvetlerinin adada bulundurulmasına gerek duyulmadığı  görüşü haklim olmaktadır.  BMBG’ye KKTC’de neden gerek yoktur (30.01.2014 Volkan Gazetesi Kıbrıs H.İKizer)

 

KKTC Devletinin geleceği ne federasyon ne de konfederasyonda çözüm ve anlaşmayla, çözülecek bir durum değildir. Bundan sonra yapılacak olan tek çalışma KKTC Devleti’nin tanınması ve yaşatılmasıdır. Geriye dönüş kesinlikle olmamalıdır. Aksi taktirde KKTC Devletinden Kıbrıs Türk halkı hem devletini  kaybedecek hem de Kıbrıs’ı elden Rumlara ve Yunanlılara teslim etmiş olacaklardır.

 

“Halkım beni; Türk Ordusunun Adaya Gelmesini Sağlayan Adam Olarak Hatırlasın…” Merhum Rauf Raif Denktaş’tan Kıbrıs Türk halkına ileti.


Hasan İKİZER
hasan_ikzier@hotmail.com

Sayfamızı Paylaşın:

Etiketler:

Sayfa Yorumları (0 )
  • ...

Yorum Ekleyin