1968’den beri yarım yüzyıla yakın bir süredir Kıbrıs’ta yapılan müzakerelerde herhangi bir anlaşmaya varılamadığı, Rumların Enosis’ten vazgeçmedikleri Türklerin tüm önerilerine karşılık olumsuz davrandıkları ve üzerinde durmadıkları bilinmektedir. Bütün emelleri Ada’yı Yunanistan’a ilhak demek olan Enosis’ten bir adım dahi gerilemedikleri açık seçik ortadadır. Kıbrıs Türklerinin de buna karşılık olarak Kıbrıs adasının kuzey kesimini Türkiye’ye bağlamak için ilhak üzerinde ısrarcı oldukları bilinen bir gerçektir. Yapılan müzakerelerde her iki tarafın anlaşamadıkları taktirde gidilecek tek yol olarak adanın kuzey kesimi Türkiye’ye, güney kesimi de Yunanistan’a bağlanması en doğal bir yol olarak görülmektedir.
Yakınlarda Kıbrıs’ta Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Mustafa Akıncı ile Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Girye Anastasiadis’in yaptıkları müzakerelerde, aniden sinirlenerek kapıyı çarpıp gitmesi büyük bir saygısızlıktır. Bunun için de sayın Akıncı haklı olarak bundan sonraki müzakerelere gitmemiştir. Anastasiadis ise Akıncı’ya bir özür borcu olduğunun bilincinde olmalıdır.
Merhum Fazıl Küçük’ün Kıbrıslı Rumlar hakkında söylemiş olduğu bir söz vardır. “Rumların kafalarında ENOSİS çivisinin çakılı olduğu” bundan dolayı Enosis’ten hiçbir zaman vazgeçmedikleri, Türklerin tüm önerilerine olumlu bir yanıt vermedikleri, elli yıla yakın yapılmakta olan müzakerelerden de bir anlaşmaya varılamadığı açık seçik ortadadır. Buna karşılık olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti halkı da Enosis’e karşılık olarak İLHAK hakkını kullanarak Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlanmak hakkını yerine getirecektir.
Kıbrıs’lı Rumların Kıbrıs Türklerine karşı yapmış oldukları 1963 soykırımı sonrasında, Kıbrıs’ın her tarafından Yüzüç köyden ayrılmak zorunda kalarak Kuzey Kıbrıs Türk kesimine geçmek durumunda kalmışlardır. Daha sonraları Rauf Denktaş ve Glafkos Klerides arasında yapılan anlaşmayla kuzey kesimindeki Rumların güneye ve güneydeki Türklerinde kuzeye geçmeleri ile önemli miktarda nüfus, yerlerinden ayrılmak suretiyle kendi kesimlerine giderek nüfus durumu böylece düzenlenmiş olmaktadır.
Birleşmiş Milletler Barış Gücü Komutanı İngiliz Generali Peter Young’un yeşil kalemle çizmiş olduğu hat her iki halk tarafının kabulü ile sınır olarak kabul edilmiş olur. Kıbrıs Türklerinin kuzeyde, Kıbrıs Rumlarının da güneyde yerleşmeleri böylece sağlanmış olmaktadır.
Kıbrıs’lı Rumlar rahat durmayarak terörist hareketlerini sürdürmektedirler. 15 Temmuz 1974’te yapılan terörist Nikos Sampson’un başarısız bir baskınla Cumhurbaşkanı Makarios’un Cumhurbaşkanlığı makamını terk ederek canını kurtarmak suretiyle bir helikoptere binerek Kıbrıs’tan ayrılmak zorunda kalmıştır. Bunun arkasından Cumhurbaşkanlığı makamını ele geçiren Sampson kısa sürede olsa Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olur. Rum Yunan askerleri ile birlikte Kıbrıs Türk halkına saldırarak düzeni değiştirme yoluna gider. 20 Temmuz 1974’te Kıbrıs Türklerini soykırımdan kurtarmak üzere Türkiye Cumhuriyeti Devleti garantörlük antlaşmasından doğan hakkını kullanarak tek başına da kalsa, Ada’ya müdahale eder ve Kıbrıs Türklerini bir soykırımdan kurtararak kuzey kesiminde Kıbrıs Türk halkını koruma altına alır.
Cenevre’de yapılan görüşmelerde herhangi bir sonuca varılamadığı, Rum ve Yunanlıların her öneriye karşı çıktıkları ve bir anlaşmaya varılamayınca, daha sonra 15 kasım 1983 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti kurulmuş olur.
“Kuzey Kıbrıs Türk Devleti meşru bir devlettir; sınırları belirli bir toprak parçası üstünde, özgür ve bağımsız yaşayan örgütlenmiş insan topluluğudur. Halk, sınırları belirli toprak parçası ve siyasi otorite ile devleti oluşturur. Kuzey Kıbrıs Türk halkı, belirli bir toprakta, Kuzey Kıbrıs’ta oturmaktadır. Cumhuriyet yönetim biçimidir. Kendi iradesi ile devlet yönetimini serbestçe yerine getirtmektedir. Düzenli şekilde devlet hizmetlerini yerine getirmektedir.”
Kıbrıslı Rumların Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti içinden istemiş oldukları bazı yerlerin kendilerine verilmesi söz konusu dahi edilmemelidir. Bu gibi istekler derhal reddedilmeli müzakere dahi edilmemelidir. Hiçbir devletin savaşla alınan yerleri mağlup olan bir devlete iade ettiği tarihte görülmemiştir. Müzakereler ciddiyetle yapılmalıdır. KKTC Devletinin sınırları bellidir.. Yeşil Hat her iki Devletin sınırlarını belli etmiş her iki halk ta bunu kabul etmişlerdir.
Beş yıl önce yazmış olduğum bir makalede İLHAK ÇİFT TARAFLI OLABİLİR: Çeyrek asrı geçen özgür ve bağımsız KKTC Devleti’nin, en son tarih olacağı anlaşılan 1 Temmuz 2012’den itibaren KKTC Devleti’nin devamına, kuvvetlendirilmesine, tanınma çalışmalarına hız verilmeli, Kıbrıs Rumları ile görüşme ve müzakerelerin kesilmesine ve Kıbrıs Türk Devleti ile Kıbrıs Rum Devleti’nin yan yana barış, huzur ve güvenlik içinde çalışmalarına dostluk ve yardımlaşmalarına hız verilebilir. Bu da bizi daha önceleri de belirttiğimiz gibi Kıbrıs’ta iki ulus iki devlet kurulması ve yaşatılmasına götürecektir, veya en son bir çare olarak da Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum halkının garantörleri olarak Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin beşli toplantı, müzakere ile bir anlaşmaya varabilmeleri üzerinde düşünülebilir. Ancak her ne olursa olsun uluslararası bir toplantı, komisyon veya konferansta Kıbrıs ile ilgisi olmayan, ABD ve AB gibi Devlet ve benzeri kuruluşların kurabilecekleri komisyon veya müzakerelere kesinlikle girişilmemesine, oyuna gelinmemesini dile getirmek isterim. Bu gibi toplantıların sonuçları her zaman olduğu gibi Türklerin aleyhine olmuştur ve halende öyle olmaktadır.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti Rum ve Yunanistan tarafından tanınmadıkça müzakerelere başlanmaması için KKTC Hükümeti karar almalıdır. Buna ek olarak Yeşilırmak Köyü ile Erenköy’ün birleştirilmesi için Rum tarafı ile görüşmeler yapılmalıdır. Son olarak belirtilen hususlar gerçekleştiği taktirde Türkiye’de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni tanır her şey tatlıya bağlanır olur biter. Bunlar kabul edilmedikçe de Rum tarafı ile müzakerelere gidilmemelidir. Aksi taktirde: TAK SEPETİ KOLUNA HERKES KENDİ YOLUNA …
Hasan İKİZER
hasan_ikizer@hotmail.com
...