Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kıbrıs’a Yaptığı Askeri Müdahalenin 44’ncü Yıl Dönümü

 
Ali Fikret Atun
   

      Ali Fikret Atun

“Unutma, kazanmak için kocaman bir ömür ister.
Kaybetmeye bir anlık gaflet yeter.”
Mevlana

  Yazan: Ali Fikret Atun
  Em. Tümgeneral

Kıbrıs’ı dedelerinin miras bıraktığı bir Helen toprağı ve adada yaşayan Türkleri Osmanlı’dan arta kalmış bir azınlık olarak gören Yunanlıların Kıbrıs’ı ilhak etme emelleri 1821 Yunan ayaklanmasına kadar uzanır.Egemen bir devlet olarak tarih sahnesine çıktığı 1829-1830’dan beri,Yunanistan, yayılmacı politikasının ana hedeflerinden biri haline getirdiği Kıbrıs’ı topraklarına katmak için mücadelesini kesintisiz bir şekilde sürdürmektedir. Bu amacına ulaşmak için Yunanistan, Kıbrıs’ta EOKA(1) yeraltı teşkilatını kurarak, 1Nisan1955’de, başlangıçta adadaki İngiliz Yönetimi’ne karşı ve kısa bir süre sonra, ENOSİS’in(2) önünde en büyük engel olarak gördükleri Kıbrıs Türk halkına karşı silahlı saldırılara başlamış ve bu eylemi ile eş zamanlı olarak Kıbrıs meselesini Birleşmiş Milletler’e (BM) götürmüş; adada nüfus çoğunluğuna sahip olan Rumlara self-determinasyon hakkının verilmesini talep etmiştir.
Rumların silahlı saldırıları ve ENOSİS talepleri karşısında Kıbrıs Türk halkının gösterdiği kararlı ve güçlü direniş; bu süreçte Türkiye’nin Kıbrıs Türklerine siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel, askerialanlarda sağladığı destek; BM’de Yunanistan’ın arzu ettiği sonucu elde edememesi tarafları, Kıbrıs uyuşmazlığına müzakereler yoluyla çözüm bulmaya itmiştir. Yapılan görüşmelerin ardından, Türkiye ile Yunanistan arasında 11Şubat1959’da Zürih Antlaşması; müteakiben Türkiye, İngiltere, Yunanistan, Kıbrıs Türk toplumunu temsilen DR. Fazıl Küçük’ün ve Rum toplumunu temsilenPaşpiskoposMakarios’un katılımları ile 19Şubat1959’da, Londra Antlaşmasıimzalanmıştır. Böylece, bu anlaşmaların hükümleri çerçevesinde, Kıbrıs’ta, Türk ve Rum toplumlarının eşit siyasi haklarına ve ortaklığına dayalı olarak bağımsız, bağlantısız, Kıbrıs Cumhuriyeti ilan edilmiştir. (16Ağustos1960)
Kıbrıs’ta yeni siyasi düzen kurulurken aşağıdaki iki hassas konu üzerinde durulmuştur:
1.    Kıbrıs’ta yaşayan Türklerin bir azınlık olmayıp, ada nüfuzunun asli unsuru olarak Kıbrıs üzerinde en az Rumlar kadar, hatta onlardan daha fazla yönetimde hak sahibi oldukları;
2.    Lozan Antlaşması (24Temmuz1923) ile sağlanan Türk-Yunan dengesininDoğu Akdeniz’de,  bozulmaması ve devam ettirilmesi.   
Bu amaçla, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilanının ardından, Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs cumhuriyeti arasında Garanti ve İttifak Antlaşmaları imzalanarak Kıbrıs’ın bağımsızlığı, toprak bütünlüğü, anayasal düzeni garantör ülkeler ( Türkiye, İngiltere, Yunanistan ) tarafından teminat altına alınmıştı.
Bu durum muvacehesinde, Türkiye’nin ulusal güvenliğinin ayrılmaz bir parçası olan Kıbrıs, bahse konu antlaşmaların imzalanmasından sonra Türkiye’nin savunma kuşağının içinde fiilen yer almış; Anadolu’ya güneyden yapılması olası her türlü tecavüze karşı koruyucu bir kalkan olmuştur.
Ne yazık ki, bin bir emek, acı, gözyaşı, kanla kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ömrü uzun olmamıştır. Cumhurbaşkanlığına seçilen ve Kıbrıs’ı Yunanistan’a ilhak etmekten başka bir şey düşünmeyen Başpiskopos Makarios, kurnazlığı ve hileyi temel alan, çağ dışı kalmış bir diplomasi izleyerek, en kısa zamanda Kıbrıs Türlerinin adadaki varlıklarına son verip ENOSİS’i gerçekleştirmek için planlar yapmaya başlamıştı. Bu çalışmaları ile eş zamanlı olarak, kapalı kapılar ardında, Yunanistan’daki devlet adamlarıyla gizli görüşmeler yaparak, silah zoru ile Kıbrıs Cumhuriyeti Devleti’ni ele geçirme girişimi konusunda onları ikna etmiş; Yunanistan’ın maddi ve manevi her türlü desteğini arkasına alarak 21Aralık1963’de, baskın tarzında, Kıbrıs Türklerine karşı silahlı saldırıya geçmiş; Türkleri, kurucu ortağı olduğu devletin bütün organları ile devlet dairelerinden atarak, Türklerin “eşit kurucu ortaklık statüsünü” ortadan kaldırıp, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni gasp etmişlerdi.
Bu durumda, siyasi, sosyal bütün temel hakları ve özgürlükleri ellerinden alınan Kıbrıs Türkleri  devletsiz kalmış ve hymatlos (hiçbir ülkenin vatandaşı olmayan kimse) durumuna düşmüşlerdi. Her şeyini kaybeden ve yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalan Kıbrıs Türk halkının iki seçeneği bulunuyordu:
1.    Kıbrıs Cumhuriyeti’ni gasp eden Rumların boyunduruğu altına girmek ve yok olmak;
2.    Adada, ayrı etnik Türk toplumu olarak, 450 yıldır yaşadıkları ve vatan bildikleri topraklarda canından, malından, geleceğinden emin, güven içinde, hür, özgür, korkusuz yaşayıp varlıklarını devam ettirebilmek için Rumların silahlı saldırılarına karşı bir özgürlük ve varoluş savaşı vermek ve Kıbrıs’ta kendi ayrı devletlerini kurmak.
Bu durumda, Kıbrıs Türk halkı ikinci hareket tarzını seçmiş ve yaşamak hakkı dâhil bütün haklarını ellerinden almak isteyen Rumlara boyun eğmeyerek; canlarını, mallarını, atalarından miras kalan topraklarını, namus ve şerefleri ile ada üzerindeki haklarını ve hukukunu korumak üzere yediden yetmişe, genci, yaşlısı, kadını, kızı ile Türk Mukavemet Teşkilatı’nın ( TMT ) kutsal çatısı altında bir araya gelerek, eşine ender rastlanan bir özgürlük ve varoluş savaşı vermeye başlamışlardı. Kıbrıs Türkü, yokluk, yoksulluk içinde, her mihnete katlanarak ve her fedakârlığı göstererek bu ölüm-kalım savaşını 20Temmuz1974 Barış Harekâtı’na kadar sürdürmüştür.
Araştırmacı yazar Ahmet Tolgay on bir sene devam eden bu savaşta, Kıbrıs Türk halkının kaybettiği değerleri aşağıda görüldüğü şekilde özetlemiştir.
1.    Şehit sayısı           :  1210.       Türk nüfusun   %1’ne eşit.
2.    Yaralı sayısı           :   2500.       Türk nüfusun   %2’ne eşit.
3.    Göçmen sayısı      : 27000      Türk nüfusun   %25’ne eşit
4.    Kaçırılıp öldürülen           :     1050        Türk nüfusun   %0.5’ne eşit
5.    Yurtdışına göçe zorlanan:   30000        Türk nüfusun    %30’na eşit
6.    Terk edilen köyler            :         103 köy. Türk köylerinin yarısı.         (3)
7.    Bunun yanı sıra, Barış Harekâtı’nı icra eden TSK bu harekâtta: 38 subay, 38 astsubay,417 erbaş ve er, 1sivil memur şehit; 747 asker yaralı vermiştir. ( Savunma ve Havacılık, 1997, No. 5, Cilt2, s:75) 
Makarios, Kıbrıs’ta başlattığı ENOSİS savaşının şiddetini artırarak devam ettirirken, Yunanistan, ulusal gücünü, sahip olduğu imkânlarını, Türkiye’nin vereceği tepkiyi, uluslararası hukuku, hiç hesaba katmadan, 1964’dün başından itibaren, Yunan ana karasından831 km. uzakta bulunan Kıbrıs’a, hava ve donanma desteği olmadan, değişik zamanlarda, değişik kafileler halinde, yasa dışı yollardan, gizliceasker çıkarmış, Türkiye, İngiltere, Yunanistan’ın garantörlüğü altında bulunan, BM üyesi Kıbrıs Cumhuriyeti’nin topraklarını, dünyanın gözleri önünde işgal etmiştir. Görüldüğü üzere Yunanistan’ın gerçekleştirmeye kalkıştığı hedef ulusal gücünün (4) çok ötesinde bulunuyordu.Ama,Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı tutkusu Yunan devlet adamları ile Makarios’un akıl ve mantığının önüne geçmişti. Ağır devlet sorumluluğu yüklenmiş bu kişiler, artık, gerçekleri göremiyorlar; devlet adamlığının gerektirdiği sorumluluk mantığı ile değil, hisleri ile hareket ediyorlardı. Ayrıca, Yunanistan Kıbrıs’a takviyeli bir tümen çıkarıp adayı fiilen işgal ederken, “Türkiye’nin Kıbrıs’a yapması muhtemel askeri müdahaleyi batılı büyük devletler ile NATO’nun önleyeceği” şeklinde, yanlış bir varsayıma dayandırmış ve geri dönüşü olmayan büyük bir stratejik yanlışın (5) içine düşmüştü.
Anadolu Yarımadası’nın deniz ticaret yolları üzerinde önemli bir mevkide bulunan Kıbrıs’ta, Yunanistan’ın yarattığı “oldu-bitti”yiTürkiye, hoşgörü ile seyredemezdi ve bu nedenleKıbrıs’ta başlatılan ENOSİS savaşı mutlaka durdurmalı; Doğu Akdeniz’de antlaşmalarla tesis edilen Türk-Yunan dengesi her ne pahasına olursa olsun korunmalıydı.Fakat, bu amaçla, Türkiye’nin Garanti Antlaşmasına dayalı olarak adaya askeri müdahalede bulunma girişimleri her defasında Batılı büyük devletler tarafından engelleniyor; ayrıca, Türkiye’nin Kıbrıs uyuşmazlığına çözüm bulmak için ortaya koyduğu diplomatik çabalar da sonuç vermiyordu.
Yunanistan’da iktidarda bulunan askeri yönetim bu durumdan cesaret alarak, bir an önce Kıbrıs’ı topraklarına katmak için 15Temmuz1974’de, askeri bir darbe ile Cumhurbaşkanı Makarios’u devirmiş; onun yerine eski bir EOKA’cı olan, katil NikosSamson’u Cumhurbaşkanı yapmış ve adada “ Kıbrıs Helen Cumhuriyeti”ni ilan etmişti. “Her zaman Yunan yayılmacı ve emperyalist politikasının bir hedefi olan Kıbrıs, tarih boyunca, Türkiye için bir ulusal güvenlik ve savunma meselesi idi.”(6)Bundan dolayı Kıbrıs’ta yaratılan fiili durum Türkiye’nin ulusal güvenliğine ve savunmasına ölümcül boyutta bir tehdit oluşturmuştu. Bu durum karşısında, Türkiye, elini kolunu bağlayarakolacaklara seyirci kalamazdı. Yunanistan Kıbrıs’ı ilhak ettiği takdirde, Türkiye, Yunanistan ile aralarındaki diğer ihtilafların hallinde inisiyatifi Yunanistan’a kaptırmış olacaktı. (7)
Bunun üzerine Türkkiye, kısa zamanda, Garanti ve İttifak Antlaşmalarının öngördüğü diplomatik girişimlerini yapmış ve askeri yığınağını tamamlayıp, Garanti Antlaşması’nın 4ncü maddesine (8) dayalı olarak, 20Temmuz1974 sabahı adaya asker çıkarmış; toplumlar arası çatışmaları sona erdirmiş; bozulan düzeni yeniden tesis etmiş; adaya huzuru ve barışı getirmiştir.
Kısa bir süre sonra, 1975’de, Viyana’da, Rauf R. Denktaş ile Glafkos Klerides arasında “Nüfus Mübadelesi Anlaşması”nın imzalanması ile adanın güneyinde bulunan Türkler kuzeyde ve adanın kuzeyinde bulunan Rumlar da güneyde toplanarak kendi ayrı devletlerini kurmuşlardır. Bugün Kıbrıs’ta “de facto” iki ayrı egemen devlet vardır. Bunlardan biri adanın kuzeyinde Türklerin kurduğu KKTC Devleti, diğeri adanın güneyinde Rumların kurduğu Güney Kıbrıs Rum Yönetimidir. Bu iki devletin birbirleri üzerinde hükümranlık hakkı olmadığı gibi, birbirlerini temsil etme yetkileri de yoktur.
Kıbrıs uyuşmazlığına kalıcı bir çözüm bulmak için 1968’de Beyrut’ta başlayan toplumlar arası görüşmeler BM iyi niyet görevi çerçevesinde Kıbrıs’ta hala devam etmekte olup, Rum-Yunan ikilisinin uzlaşmaz tutumları nedeniyle elli yıldır bir çözüme ulaşmak mümkün olmamıştır. En son 7Temmuz2017’de CransMontana’da ( İsviçre ) Rumların lideri NikosAnastasiadis’in“Türk askerinin tamamının adadan çekilmesi ve Garanti – İttifak Antlaşmalarının iptali” konularında öneride bulunması ve bu önerisinin kabulünde ısrar etmesi üzerine konferans bir sonuca ulaşamadan sona ermiştir.
Halen toplumlar arası müzakerelerin yeniden başlatılması için çalışmalar devam etmektedir
Sonuç:
Türkiye, güneyden Anadolu Yarımadası’na yönelecek her türlü tecavüze karşı açıktır. Bu durumda, Yunanistan ve/veya emperyalist bir başka gücün Kıbrıs’a yerleşmesi Türkiye’nin ulusal güvenliğine ve savunmasına ciddi bir tehdit oluşturacak ve ayni zamanda Türkiye’nin bölgesindeki etkinliğini azaltarak, nüfuz alanını büyük ölçüde daraltacaktır. Bu durum, Orta Doğuda ve Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin sözü geçen büyük bir devlet olma özelliğini kaybetmesine yol açacaktır. 
Bu nedenle, Türkiye Kıbrıs’ın Avrupa Birliği (AB) dâhil, dost veya düşman hiçbir ülkenin hükümranlığı altına girmesine razı olamaz.
Kıbrıs uyuşmazlığı, Kıbrıs Türk halkı için bir beka (varlığının devam ettirilmesi)sorunudur. Şehitler vererek kurduğu KKTC Devleti onun özgürlük ve bağımsızlık inancının anıtlaşmış bir eseridir. Anılan devlet bugün olduğu gibi gelecekte de Kıbrıs Türkünün sığınacağı en güvenli limanı olacaktır. Türkiye’nin fiilen garanti altına almadığı, silahlı kuvvetleri ile güvenliğini sağlamadığı KKTC Devleti ile Kıbrıs Türklerinin adadaki varlıkları sürekli Rum-Yunan ikilisinin tehdidi altında olacaktır. Bu nedenle,Türkiye’nin fiili garantörlüğü bu eserin vazgeçilmez teminatı;  adadaki Türk askerinin varlığı, bu eserin yegâne güvencesidir.
Rumlar:
1.    KKTC Devleti’nin ortadan kaldırılmasından;
2.    Garanti ve İttifak Antlaşmalarının geçersiz kılınmasından;
3.    Kıbrıs’ta konuşlanmış Türk askerinin bütünüyle adadan gitmesinden
4.    Kıbrıs’ın kuzeyindeki topraklara azami sayıda Rum nüfus yerleştirerek iki toplumlu ve iki kesimli devlet yapısını ortadan kaldırmaya yönelik çabalarından;
5.    Kıbrıs’ın yegâne devleti olduklarını iddia etmekten vazgeçmedikleri ve Türkler ile eşit siyasi haklara dayalı orta bir yönetim kurmaya razı olmadıkları sürece;
Kıbrıs Uyuşmazlığına adil, kalıcı, tarafları tatmin eden bir çözüm bulunması çok zor, hatta imkânsız görünmektedir.
 Bu durumda, Kıbrıs Türk halkı, Kıbrıs’taki varlığını devam ettirebilmek, KKTC Devleti’ni tanıtıp yaşatabilmek için Türkiye ile olan siyasi, ekonomik, ticari, sosyal, kültürel ve askeri bağlarını en güçlü ve en mükemmel bir düzeye çıkarmakla; Türkiye’nin garantörlük hakkının devam ettirmesinive Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri’nin (KTBK) adada kalmasını sağlamakla yükümlüdür. Bu konularda asla taviz verilmemelidir.

Dip Notları:
1.    EOKA : Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhak edilmesi içi, adada, Rum-Yunan ikilisinin kurdukları yasa dışı bir yeraltı örgütüdür. Rumca, “Ellenigos,Organismos, Kibriagon, Agoniston“ kelimelerinin baş harflerinin bir araya gelmesinden oluşan bir kısaltmadır. “Kıbrıs Rum Milli Mücadele Teşkilatı” anlamı taşır.
2.    ENOSİS : Yunanistan dışındaki Helenlerin bağımsızlığı ve anavatan Yunanistan ile birleştirilmesi.
3.    Ahmet Tolgay, Fırtına ve Şafak, 1998, s: 123.
4.    Ulusal güç: Siyasi, askeri, ekonomik, sosyal, teknolojik, bilim, psikolojik, moral, coğrafi güçlerin toplamı ile bu gücü etkili bir şekilde kullanacak vasıtalardan ibarettir.
5.    Stratejik yanlış: Yapana büyük zarar veren, geri dönüşü ve düzeltilmesi mümkün olmayan harekettir.
6.    Fahir Armaoğlu, Kıbrıs Akdeniz’in En Önemli Geçidi, Tercüman Gazetesi, 19Aralık1983.
7.    Türkiye ile Yunanistan arasında önemli sorunlar:
a.    Ege Denizi’nde kara sularının uzunluğu.
b.    Kıta sahanlığı.
c.    Hava sahasının uzunluğu.
d.    Türkiye ile Yunanistan arasında, Ege ve Akdeniz’de, “Münhasır Ekonomik Bölge”nin (MEB) sınırlarının belirlenmesi.
e.    Doğu Ege’de Türk toprağı olarak tescil edilen 150’den fazla adacık ve kayalıktan,18 adacık ve kayalığın 2004’den beri Yunanistan tarafından işgal edilmesi.
f.    Antlaşmalara aykırı olarak Yunanistan’ın Doğu Ege adalarını silahlandırması.
g.    Antlaşmalarla Batı Trakya Türklerine sağlanan haklarının çiğnenmesi.
h.    Trakya’da Türk-Yunan hududu olarak bilinen Meriç Nehri’nin yatağını değiştirmesi ile ortaya çıkan hudut ihtilafı.
i.    Kıbrıs uyuşmazlığı.
j.    FETÖ’nün, 15Temmuz2016’da yaptığı başarısız darbe girişiminden sonra Yunanistan’a sığınan darbeci subayların Türkiye’ye iade edilmemeleri.
8.    Garanti Antlaşması’nın Türkiye’ye tanıdığı müdahale hakkı: (Madde 4.) 
Bu antlaşmanın hükümlerinin ihlali durumunda Yunanistan, Türkiye ve İngiltere, bu hükümlere uyulmasını sağlamak için gerekli teşebbüs ve tedbirler konusunda istişare etmeyi taahhüt ederler.
Ortaklaşa veya anlaşarak harekete geçmek mümkün olmazsa, garanti eden devletten her birisi, bu antlaşma ile yaratılan düzeni yeniden kurmak münhasır amacı ile harekete geçmek müdahale hakkını saklı tutar.

 

 

Sayfamızı Paylaşın:

Etiketler:

Sayfa Yorumları (0 )
  • ...

Yorum Ekleyin