Dünya Üzerinde Türkiye’nin Jeopolitik Ve Jeostratejik Konumu Ve Önemi

 
Ali Fikret Atun
   

      Ali Fikret Atun

Türk ulusu, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde 1919’da başlattığı İstiklâl Savaşı’nı zaferle sonuçlandırmış ve 29 Ekim 1923’de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurmuştur. O tarihten sonra da Türkiye’de, yine Atatürk’ün önderliğinde her alanda köklü devrimler yapılmış, ülkenin ekonomik kalkınmasına hızla devam edilmiş veTürkiye demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olarak dünyada hak ettiği yerini almış; cumhuriyetin ilanından bugüne kadar geçen süreçte, siyasi, ekonomik, askeri, sosyokültürel, bilim, teknoloji ve endüstri alanlarında çok önemli gelişmeler kaydederek kalkınmış ülkeler seviyesine erişmiştir.Bugün, genel olarak, ekonomik gelişmişlik seviyeleri dikkate alınarak dünyadaki ülkeleri: Az gelişmiş ülkeler; gelişmekte olan ülkeler ve gelişmiş ülkeler şeklinde üç kategoriye ayırmak mümkündür.

21 nci Yüzyıl’a girerken Türkiye, giderek artan genç nüfusu, süratle gelişen ekonomisi, güçlenen ordusu, mevcut üniversiteleri ve bilim adamları ile sürdürdüğü araştırma-geliştirme faaliyetlerine dayalı olarak kalkınmasına gözle görülür bir şekilde devam etmektedir. Bu durum göz önünde bulundurulduğunda, denilebilir ki, Türkiye gelişmekte olan ülkelerin tavanında; gelişmiş ülkelerin tabanında bir yerde bulunaktadır.

Türkiye’nin orta ve uzun vadede nükleer sanayiini kuracağı; rüzgâr, güneş, hitrojen ve bioyakıt gibi enerji kaynaklarından yararlanacağı; kendi toryumunu işleyeceği;  bilgisayar mühendisliği, moleküller, biyoloji ve parçacık fiziği gibi devrim yaratan alanlarda dünyayı şaşırtacak beyinler yetiştirip (1) bölgesel ve küresel bir güç olma yolunda emin adımlarla ilerleyeceği değerlendirilmektedir.

Batılı bütün planlayıcıların hemen hemen tamamı, Türkiye’nin jeostratejik ve jeopolitik konumuyla dünya siyasetine yön verecek bir mihrakta bulunduğunu veher bakımdan kilit bir ülke olduğunu, tartışma götürmez bir şekilde, kabul etmektedirler.

Türkiye coğrafyası Balkanlar, Kafkasya, Orta Asya, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz bölgelerinin merkezinde önemli bir yerde bulunması nedeniyle, anılan bölgelerde siyasi, ekonomik, askeri ve güvenlik alanlarında oluşacak güç dengelerinin olmazsa olmazıdır. (2) Denilebilir ki, Avrupa, Asya, Afrika kıtalarını birbirine bağlayan ve bölgesinde kara, hava ve deniz yollarına hâkim bir yerde bulunan Türkiye, bu konumu ile dünyada eşi bulunmaz bir jeopolitik vejeostratejik öneme sahiptir. (3)

Kafkasya ve Orta Asya’nın denizlere açılmasında bir çıkış vazifesi gören Türkiye, ayni zamanda en kısa yoldan Avrupa’yı Kafkasya, Orta Asya ve Orta Doğu’ya bağlayan ulaştırma ağını da topraklarında bulundurmaktadır. (4) Avrupa ve ABD’nin Doğu Avrupa üzerinden Kafkasya, Orta Asya ve orta Doğu’ya gitmeleri hem uzak ve hem de zor olacağından,anılan bölgelereher zaman, Türkiye’yi bir basamak olarak kullanarak ulaşmak isteyecekleri değerlendirilmektedir. (5) Bu sebeple Anadolu bilinen en eski çağlardan beri, Asya ile Avrupa arasında bir köprü vazifesi görmüş, çeşitli ırklara mensup birçok kavim ve medeniyete yurt olmuştur.

Türkiye, batıda, Rusya ile Karadeniz’e kıyıdaş diğer ülkelerin Akdeniz’e inmelerini sağlayan ve tek suyolu olan İstanbul ve Çanakkale Boğazları ile Marmara Denizi’ni elinde bulundurmakta ve ayni zamanda, doğuda, Rusya’nın orta Doğu’ya inmesi için kullanmak zorunda olduğu iki ana yaklaşma mihverinden “ Erivan-Ağrı-Bitlis-Diyarbakır-Basra” mihverini kapatmaktadır. (Diğer mihver: İran’da, Zağros dağları üzerinden Basra Körfezine inen mihverdir.)

 

 Bu özelliğinin yanı sıra, Hatay’dan başlayıp Van Gölü’nün güneyine kadar uzanan Amanos Dağları ile Güney Doğu Toroslar, Orta Doğu’yu bir yay gibi kuşatarak burada bulunan petrolyataklarını kuzey-güney mihverinde vaki olacak her türlü tehdit ve tehlikeye karşı korumaktadır. Bu bakımdan,kuzeyden Orta Doğu’nun güvenliğini sağlayan en son savunma hattı Doğu Anadolu’dan geçmektedir.

Bu coğrafi konumu ile Türkiye, Karadeniz’de en büyük donanmaya; ayni zamanda nükleer olanak ve yeteneklere sahip büyük bir dünya gücü olan kuzey komşusu Rusya’nın Akdeniz’e inmesinin ve oradan da okyanuslara açılmasının önünde kritik bir engel olup onu, çok kırılgan olan Orta Doğu’daki Suriye ve Irak gibi dostu olan ülkelerden fiziki olarak ayırarak Rusya ile Orta Doğu arasında bir tampon bölge oluşturur.Ayni zamanda Türkiye,güney-kuzey mihverinde, Rusya’ya ve Kafkaslara girişilecek bir harekâtın önünde adeta bir kalkan vazifesi görmektedir.

Bu durum muvacehesinde Türkiye’nin Balkanlar, Kafkasya, Orta Asya, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz bölgelerinde uluslararası barışın ve istikrarın sağlanmasındagüçlü bir unsur ve bu bölgelerde oluşacak güç dengelerinde belirleyici kilit ülke olduğunu söylemek yanlış olmasa gerek.

Petrol ve doğalgazın, dünyadaki sanayinin gelişmesinde ve ülkelerin ekonomik kalkınmalarında ön plana çıkması üzerine, büyük güçlerin menfaatleri dünya petrol ve doğalgaz kaynaklarının 2/3’den fazlasının bulunduğu Kafkasya, Orta Asya ve Orta Doğu üzerinde yoğunlaşmasına sebep olmuş ve bu bölgelere stratejik önem kazandırmıştır.

Avrupa, Asya, Afrika Kıtalarının kesiştiği kavşak noktasında, doğu-batı doğrultusunda yayılışı ile bir köprü konumunda olanve bu kıtaları birbirine bağlayan Türkiye, yukarıdaki özelliğinin yanı sıra, endüstriyel yaşamın ve ekonomik kalkınmanın canı olan enerjinin üretildiği Sibirya, Orta Asya, Kafkasya ve Orta Doğu’dan kesintisiz ve güvenli bir şekilde Dünya pazarlarına taşınmasında kilit rol oynayan bir stratejik transit geçiş ülkesidir. 21’nci Yüzyıl’da öne çıkan “enerji ve enerji nakil hatlarının güvenliği stratejisi” Türkiye’nin jeopolitik ve jeostratejik önemini daha da artırmıştır. Çünkü Türkiye, doğusunda dünya petrol kaynaklarının %70’ne sahip petrol ihraç eden ülkeler ile batısında anılan petrolün %80’nini tüketen ülkeler arasında adeta bir geçiş köprüsü vazifesi görmektedir. (7)

Avrupa başta olduğu halde endüstrileşmiş diğer ülkelerin ekonomik kalkınmalarının ve endüstrilerinin bekası, tartışma götürmez bir şekilde, Kafkasya, Orta Asya ve Orta Doğu’dan gelen petrol ile doğalgaza dayanmaktadır. Alternatif enerji kaynakları bulununcaya kadar, petrol ve doğalgaz bahse konu ülkelerin endüstrilerinin kanı ve ekonomik kalkınmalarının itici gücü ve “olmazsa olmazı” olmaya devam edecektir.21’nci Yüzyıl’da meydana gelen küreselleşmeye paralel olarak önümüzdeki çeyrek asırda söz konusu enerjiye duyulan ihtiyaç iki katına çıkacaktır. Bu bakımdan enerji arzı yönünden Hazar Havzası/Orta Asya ve Orta Doğu; enerjinin kesintisiz ve güvenli bir şekilde dünya pazarlarına akışını sağlamak açısından enerji ve enerji nakil hatları ile ulaşımın jeopolitik ve jeostratejik önemini her geçen gün biraz daha artırmaktadır. Dünya ülkelerinin enerjiye duydukları ve giderek artan ihtiyaçları; söz konusu enerjinin dünya pazarlarına kesintisiz ve güvenli bir şekilde taşınmasının sağlanmasına temel teşkil eden bir “enerji jeostratejisi ve jeopolitiği”ni ortaya çıkarmıştır.

Hiç şüphesiz meydana gelen bu kaçınılmaz oluşum, Orta Asya ve Orta Doğu petrolü ile doğalgazının dünya pazarlarına taşınmasında kilit rol oynayan Türkiye’nin sahip olduğu jeopolitik ve jeostratejik değerini artırmıştır. Dünyanın enerji kaynakları ve enerji nakil hatları stratejisinde yaşanan ve gelecekte yaşanacak gelişmeler Türkiye ile birlikte Doğu Akdeniz’in ve dolayısı ile Anadolu’nun güney sahillerinden sadece 70 km. uzakta bulunan ve bu sahilleri yakından koruyan ve tarihin her döneminde Türkiye’nin ulusal güvenliği içerisinde mütalaa edilen Kıbrıs’ın stratejik değerini artırmış ve güvenliğini ön plana çıkarmıştır. Bu durum göz önünde bulundurulduğunda, denilebilir ki Kıbrıs, Türkiye’nin jeopolitik ve jeostratejik konumunu tamamlayan bir ada olup, her ne pahasına olursa olsun Türkiye’nin mutlaka nüfuz alanı içinde bulundurulması kaçınılmazdır.

Bu nedenlerle, Türkiye’nin yönetiminde söz sahibi olan devlet adamları, ülkenin sahip olduğu jeopolitik ve jeostratejik konumundan kaynaklanan gücünü çok iyi değerlendirip, bu avantajını genellikle dış politikada karşı karşıya bulunduğu tehdit ve tehlikelerin ortadan kaldırılması ile sorunlarının ulusal çıkarları doğrultusunda çözümlenmesinde maharetle kullanması izahtan varestedir. Bu amaçla Türk bilim adamlarının Türkiye’de mevcut ve kurulacak stratejik eğitim, öğrenim ve araştırma kuruluşları ile stratejik araştırma merkezlerinde araştırma ve incelemelerde bulunarak Türkiye’nin jeopolitik ve jeostratejik önemi konusunda sürekli görüşler ve fikirler üretmeleri çağın zaruri kıldığı bir olgudur.

Türkiye Soğuk Savaşın sona ermesinden (1989-1999) hemen sonra dünyanın en sorunlu, en istikrarsız ve kimin dost, kimin düşman olduğunun kestirilmesi çok zor olan Balkanlar, Kafkasya, Orta Asya, Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’de çok boyutlu tehditler ve tehlikelerle karşı karşıya bulunan bir cephe ülkesi haline gelmiş; her zaman “düşük şiddette çatışma” (8) riskleri ile karşı karşıya kalmıştır. İçinde bulunduğu bölgede büyük bir güç, ayni zamanda kilit bir ülkeolan TC Devleti, bölgesinde meydana gelen bütün etkileşimler karşısında bekasını ve ulusal güvenliği ile Türk ulusunun birliğini ve vatanın bölünmezliğini sağlamakla ve bölgesel bir güç olmakla yükümlüdür. Bunu gerçekleştirebilmesi ancak,Türkiye’nin bu coğrafyada karşı karşıya bulunduğu her türlü tehdit ve tehlikenin üstesinden gelebilmesi, iç ve dış sorunlarını ulusal menfaatlerini göz önünde bulundurarak çözebilecek demokratik, laik, sosyal güçlü birüniter hukuk devleti yapısına; güçlü bir ekonomiye, ayrıca, Türk ulusunun ortak değerlerini koruyup savunacak, harbe hazırlık derecesi ve muharebe kabiliyeti seviyesi ile muharebe etkinliği seviyesi çok yüksek bir orduya sahip olması ile mümkün olacaktır .

 

 

 

Sonuç:

Hali hazırda, Türkiye’nin sahip olduğu üstün jeopolitik ve jeostratejik değerlerinin ulusal çıkarları doğrultusunda, yararlı bir şekilde kullanıldığını söylemek çok zordur. Türkiye, siyasal coğrafyanın kendisine bahşettiği jeopolitik ve jeostratejik avantajlarını çok iyi değerlendirmeli ve bu durumu genellikle dış politikada ustalıkla kullanmalıdır.

Küreselleşmenin ve enerji stratejilerinin ön plana çıktığı bir çağda, Avrupa ile büyük güçlerin enerji ve ham madde kaynakları üzerinde rekabetlerini artırdıkları bir dönemde, enerji kaynakları ile enerji nakil hatlarının korunması; enerjinin kesintisiz ve güvenli bir şekilde düya pazarlarına ulaştırılması hayati önem kazanmıştır. Bu durum muvacehesinde Avrupa ile diğer endüstrileşmiş ülkelerinKafkasya, Orta Asya ve Orta Doğu’da mevcut petrol ve doğalgaz kaynaklarının korunmasını sağlamaları ancak Türkiye gibi güçlü bir müttefik ülkenin desteği ile mümkün olacağı izahtan varestedir.


Dip Notları:
1.    ( E ) Büyükelçi Ömer Ersun, Türkiye’nin Nükleer Reaktöre İhtiyacı Var mı?, Ocak 2008,Strareji Analiz, Sayı:93,ss:39-49
2.    Gürdal Kılıç, Türkistan kilidinin anahtarı: Kazakistan, 22Ağustos2005, Cumhuriyet Strateji. s: 19
3.    Prof. Dr. A. Latif Çay, 4. Baskı, Her yönüyle Kürt Dosyası, Mayıs 1996, Turan Kültür Vakfı. İstanbul. s: 2
4.    ElkhanNuruyev, Azebaijanand New Jeopolitics,EurasiaCritics, July 2008. ss: 62-66
5.    Ercan Çitlioğlu, 3. Baskı, Ölümcül Tahterevalli. Ermeni ve Kürt Sorunu, Kasım2007, Destek Ltd. Ş. Ankara. ss: 124-125
6.    Prof. Dr. A. Latif Çay, a.g.e. s: 46
7.    Yrd. Doç. Dr. Özlen Çelebi
8.    Düşük şiddette çatışma: Bir ülkenin güvenliğini ve refahını tehdit eden, politik ve ekonomik vasıtalar ile şiddeti bir araç olarak kullanmak suretiyle parlamenter demokratik düzeni ortadan kaldırmaya veya işlemez hale getirmeye yönelik faaliyetlerdir. ( The British PoliceandTerrorism, FEC GregormUniversity of Southampton)

Yazan: Ali Fikret Atun
 ( E ) Tümgeneral

Sayfamızı Paylaşın:

Etiketler:

Sayfa Yorumları (0 )
  • ...

Yorum Ekleyin