Yusuf Kanlı
   

      Yusuf Kanlı

18 gün boyunca inkar ettikten sonra Suudi Arabistan hem İstanbul Başkonsolosluğunda işlenen Cemal Kaşıkcı cinayetini kabul etti, hem de çoğu istihbarat, adli tıp ya da veliaht prensin korumalarından oluşan 20 kişiyi gözaltına aldı. Kaşıkcı’nın cesedi ne oldu? Suudi Arabistan’ın iddia ettiği gibi “arbedede” öldürülüp, halıya sarılıp bir Türk işbirlikçi tarafından “ortadan kaldırıldı” mı? Yoksa şimdiye kadar hep doğrulanan Türk yarı resmi fısıltı gazetesinin “Önce işkenceyle parmakları kesildi, sonra derisi yüzüldü, parçalandı ve diplomatik paketlerle konsolosluk dışına çıkarılarak ortadan kaldırıldı” iddiaları mı doğru? Yakın zamanda bu konularda bir gelişme olacağı beklentisi yüksek.
Kaşıkcı’nın nasıl bir gazeteci olduğu, hangi siyasi İslam grubunu desteklediği, teröristlere nasıl baktığı ve benzeri yorumlarla katledilmesinin hafifletilmesi elbette ki mümkün değil. Kimse bu şekilde bir sonu hak edemez. Suudi Arabistan kralı da, veliaht prensi de olsa kimse böyle alçakça bir cinayeti Türkiye sınırları içerisinde işleyip, işlettirip, sonuçlarından kaçamaz.
Suudi açıklamalarını ABD Başkanı Donald Trump 110 milyar dolarlık silah paketi uğruna “kabul edilebilir” ve hatta “gerçekçi” bulabilir ama biraz beyni olan her kes bu alçakça cinayetin izahatının olamayacağını kavrar. Arbedede hayatını kaybetti iddiası gerçekten çok komik ancak Suudi Arabistan’ın “Kaşıkcı öldü” açıklaması – ki “öldürdük” olmalıydı aslında – “Geldi, yarım saat Konsoloslukta kaldı, sonra çıktı gitti” açıklamasından daha gerçekçi ve kabul edilebilir.
Kaşıkcı cinayeti Suudi Arabistan için uluslararası bir utanç kaynağı oldu. Suudi Arabistan’ın daha ziyade kendi sınırları içerisinde bu gibi “temizleme” çalışmalarını yaptıkları bilinen bir gerçek. Bu sefer niye böyle bir diplomatik misyonlarında cinayet işlediler? Anlaşılan şimdiye kadar sunulan hikayede Kaşıkcı’nın vatanına gitmesi konusunda iknaya çalışıldığı, ikna edilemediği ve bu arada hayatına mal olan arbedenin çıktığı izahatı bir parça doğru olabilir. Uyutularak, ilaçlanarak ya da bir başka şekilde Riyad’a götürülebilseydi Kaşıkcı sessizce ortadan kaybolmayacak mıydı? Örnekleri var. Üstelik kraliyet ailesinden kişiler dahil muhaliflerin veya sorun çıkaranların Londra’da veya başka yerlerde ortadan kaybolmaları artık adi vaka gibi görülmeye başlandı.
Tutuklanan, görevden alınan 20 kişinin de yakın zamanda kılıçla kafaları kesilerek idam edildikleri haberi gelirse kimse şaşırmasın. Suudi Arabistan’da bu gibi suçların cezası idam, üstelik kamuya açık bir alanda. Bu idamlarla “adalet sağlandı” denilip dosya kapatılacak beklentisi olabilir. Bu sefer durum farklı. Her şeyden önce Türkiye resmen hiçbir şey demese de Türk kaynakların sağladığı ve hepsi doğrulanan detaylar ile Batı medyası, bilhassa Amerikan basını, harekete geçirildi, Riyad üzerine benzersiz bir baskı oluşturuldu.
Veliaht Prens Muhammet bin Salman bu gelişmelerle ciddi prestij kaybına uğradı. Her ne kadar Babası Kral Salman Suud geleneklerini bir kenara iterek hayattaki kardeşlerini taht sıralamasından çıkarıp oğlu Muhammet bin Salman’ı veliaht ilan etmişse de yeni kralın huzur içerisinde ve sorunsuz görevi devralacağı beklentisi Kaşıkcı cinayeti ile bir kez daha ciddi olarak sorgulanmaya başladı. Gerçi geçen seneki “saray operasyonunda” Veliaht Prens Muhammet kendine sorun olabilecek kraliyet ailesi üyelerini toptan temizleme yoluna gitmiş, çok yüksek “serbest kalma” rüşveti ödetmiş ve “itaatkar” hale getirmiş, ayrıca hem istihbaratı hem de silahlı kuvvetlerin sadakatini sağlamış ise de, Veliaht Prens Muhammet dünya kamuoyu önünde bu cinayet dolayısıyla ciddi itibar kaybetmiştir. Nitekim şimdiden “Prens Muhammet bin Salman’ın kraliyete çıkışı o kadar da kolay olmayabilir” yorumları sıkça duyulmaya başlandı.
Bir Batılı diplomatın dediği gibi, “Suudi Arabistan’da ne oldu da bu kadar hesapsız, acemice ve sonuçları önceden hesaplanmamış bir fiyaskoya imza atıldı. Türkiye niye bu kadar çok hafife alındı? Ankara, ilk saatlerde Kaşıkcı’nın öldürüldüğünü açıklayarak, daha sonra elinde kanıtlar olduğunu söyleyerek, bu cinayetin üstünün kapatılmasını engelledi.”
Kaşıkcı’nın cesedi nerede? Suudi Arabistan’ın iddia ettiği halıda ceset kaçırma uzmanı Türk işbirlikçi gerçekten var mı, varsa kim? Durumu daha en baştan Türkiye nasıl oldu da cinayet diye tanımladı? Diplomatların ve diplomatik misyonların dokunulmazlığının sınırları nerededir? Niye Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosu Viyana Sözleşmesi çerçevesinde Türkiye’yi terk etmesi engellenebilecek iken elini kolunu sallaya sallaya ülkeden ayrılmasına izin verildi?
Daha çok soru var sorulacak ama şimdilik durum sadece yumruklaşma sırasında ölen ama cesedi bulunamayan bir gazeteci hikayesi… Yerseniz.
 
Yusuf KANLI
yusufkanli@gmail.com
22.10.2018

Sayfamızı Paylaşın:

Etiketler:

Sayfa Yorumları (0 )
  • ...

Yorum Ekleyin