Yusuf Kanlı
   

      Yusuf Kanlı

Modern, laik, demokratik cumhuriyetin kuruluşuyla başlanılan değişim ve gelişim süreci 24 Haziran seçimleri ve resmen başlayan başkanlık ya da icracı başkan sistemi ile yeni bir aşamaya taşınmıştır. İcracı başkan sistemi esasında Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesi, ya da 16 Nisan 2017 anayasa referandumu ile fiilen başlamıştı, şimdi fiili durum yasal hale geldi.

Yeni dönemden endişelerimiz tabii ki var. Fren ve kontrol mekanizmasının olmaması, tüm yetkinin tek elde toplanarak demokrasinin temel direklerinden güçler ayrılığı ilkesi yerine güçler birliği oluşturulabileceği endişelerin haklı kaynağıdır. Hele, gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendi beyanları gerekse son yıllarda ülkenin içerisinden geçmekte olduğu her biri diğerinden daha önemli ve çetrefil sınavlar bu endişelerin yersiz olmayabileceğini göstermektedirler. Gerçi güçler ayrılığı ilkesi 1980 sonrasında ne ölçüde uygulanılmış iddiasında bulunmaya ya da seçim ve siyasi partiler yasalarındaki anomaliler sayesinde parti liderleri adeta “parti derebeyi” olmamışlar gibi yapmaya imkan var mı?

Yani Erdoğan seçilmeseydi de eskiye dönülemez, bir şekilde fren ve kontrol sistemi konularak başkanlık sistemi devam ettirilirdi gibi geliyor bana.

Neyse, ne demiş Mevlana? Eskiye ait olan eskide kalmalı, bugün yeni şeyler söylenmeli…

Kuruluşundan sonra girdiği seçimlerde ikinci kez meclis çoğunluğunu alamadan çıktı Adalet ve Kalkınma Partisi. İlki Haziran 2015 seçimlerinde idi, diğeri de şimdi. 2015’de bir şekilde şartlar zorlanarak seçim tekrarı yapıldı, Kasım’da da çoğunluk sağlandı. Bu sefer durum farklı. İlk sonuçlara göre aldığı 292 veya 293 koltuk AKP’ye meclis çoğunluğu vermiyor. MHP’nin 49 civarındaki milletvekili ile “Cumhur” ittifakı mecliste çoğunluğu rahat sağlayacaktır. Zaten Erdoğan 2015’deki gibi seçim tekrarına da gidemeyebilir, kendisi de seçime girmek zorunda kalır. Öyle diyor anayasa. Öyleyse, duruma alışmak zorunda Erdoğan. Neredeyse hiç kampanya çalışması yapmadan, üstelik bir de İyi Parti travması yaşamasına rağmen MHP’nin yakaladığı seçim başarısına şapka çıkarmak gerekir. MHP yeni meclisin “kral yapıcı” partisi olmuştur. MHP lideri Devlet Bahçeli nitekim daha seçim sonrası ilk değerlendirmesinde zaten Erdoğan’ın MHP oylarıyla seçildiğini, mecliste çoğunluğu ancak MHP ile birlikte sağlayabileceğini söylemedi mi?

Yeni dönemin en önemli zayıflığı AKP’nin tek başına 300 sandalyeye ulaşamayıp 600 sandalyeli mecliste MHP’ye mahkum olmasıdır. MHP her önemli konuda fikri alınması, gönlü yapılması gereken bir parti olmuştur.

Bu durum seçimden sonra gelmesi çok beklenen yeni Kürt açılımını açılmadan öldürmüştür. Erdoğan ve AKP MHP’den daha sağlam ve güvenilir bir ortak bulmadığı sürece bu konu askıda kalacaktır. Halkları Demokrasi Partisi (HDP) her ne kadar tüm negatif durumlara rağmen büyük bir başarı gösterip meclise tekrar girebilmiş ise de bir önceki dönemin her iki tarafta bıraktığı travma nedeniyle yeni bir işbirliğinin açılması herhalde imkansız değilse bile çok zor olacaktır. Her şeyden önce HDP AKP’nin uzun vadeli ortağı olabilecek güveni vermekten çok uzaktır.

Muharrem İnce kampanya döneminde büyük başarı göstermiş, kendinden beklenmeyecek bir başarıya imza atmıştır. Liderlik yarışı başlar mı CHP’de? Niye olmasın. Ancak CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu gerek İyi Parti’ye 15 milletvekili ödünç vererek seçim barajını aşmasına verdiği demokratik katkı gerekse bizzat İnce’yi aday göstererek (şartların zorlamasıyla bile olsa) Adalet Yürüyüşü ile toplamaya başladığı takdir puanlarına önemli ilaveler kattı. Yine de İnce aday olur ise çok ciddi yarışa sahne olur CHP kurultayı.

Diğer yandan gerek Kılıçdaroğlu’nun yumuşak üslubu gerekse de İnce’nin cesaretli, başarılı ve yenilikçi kampanya tarzıyla yıllardan sonra CHP ile HDP ile bir yakınlaşma sağlandı. Henüz çok başlangıç aşamasındaki bu işbirliği temelli yakınlaşma yeni meclisteki çoğunluk yapısı ve MHP etkisindeki Erdoğan politikalarıyla daha da ilerlemeye açık hale gelebilir. Bu da seçimin hiç de dışlanamayacak bir kazanımı olabilir.

TBMM’nin ulusal temsili daha iyi yansıtması açısından keşke en azından Temel  Karamollaoğlu da başarsa ve Saadet de temsil edilebilseydi. Çok güzel olurdu.

 

Yusuf KANLI
yusufkanli@gmail.com
25.06.2018

 

Sayfamızı Paylaşın:

Etiketler:

Sayfa Yorumları (0 )
  • ...

Yorum Ekleyin