Kıbrıs Türk halkı uzun süredir bunalımda. Kıbrıs sorunu ve onun yarattığı zor şartlar yetmiyormuş gibi ardı ardına iktidara gelen kısa ömürlü ve bir birinden daha başarısız koalisyon hükümetleri halkta ümitsizlik, bıkkınlık, gelecek kaygısı, yoğun dış göç ve “kendi toprağımızda azınlık olduk” endişesini doğuracak boyutta fiziki göç ve kültürel Anadolu baskısı travmalı bir sosyal yapı doğurmuş.
Siyasi iktidarsızlık neredeyse Kuzey Kıbrıs’ta kanıksanmış.1983’den 2019’a kaç yıl geçmiş? KKTC’de 42’nci hükümet geçen hafta güvenoyu aldı.
Tabii ki bilinen gerçekleri seçerek bir bölümünü ardı ardına sıralayıp sanki sorunların Cumhuriyetçi Türk Partisi ne zaman iktidara gelse tırmandığı izlenimi yaratılabilir. Bu kısmen doğrudur da. Ancak öyle bir sunum gerçeğin sadece bir bölümü olur. En az sol iktidarların beceriksizliği kadar sağ iktidarların da “ileri karakol” mantalitesiyle “biz isteriz Ankara verir, bir şey yapmaya gerek yok” siyasetsizliğini de başarısızlıkların temelinde olduğunu görmek, cesurca eleştirmek ve terk edilmesini talep etmeliyiz.
Ulusal Birlik Partisi (UBP) ile Halkın Partisi (HP) koalisyonunun görevi zor. Koalisyon ortakları Kıbrıs Türk Devletinin gerçekten çok uzun fetret dönemine son verip gerçek anlamda bir reform hükümeti anlayışı ve inancıyla tüm hücrelerini gönendirmek vazifesi ve sorumluluğu ile karşı karşıyadırlar. Gelişmeler ve toplumda yaratılan beklenti bu iktidara kolay yakalanamayacak bir fırsat ve sorumluluk yüklemiştir.
Devlet her alanda zafiyet içerisindedir. “Kıbrıs Türk Mücahidinin Sesi” olarak en iptidai şartlarda Kıbrıs Türk direnişinin ve insanca yaşama kavgasının sembolü olan Bayrak Radyo ve Televizyon Kurumu (BRTK) bile aymazca neredeyse Rum PIK kanalına dönüştürüldü. Türk Ajansı Kıbrıs, keza, milli davaya ancak emir ile ilgilenir hale dönüştürüldü. Her seviyede teslimiyetçi ve Rum sevici zihniyet devlete çöreklendi. Sorun sadece Cumhurbaşkanlığı makamında Türkçe konuşan ama fikirleri bize ait olmayan bir şahısın oturmasıyla ilgili değildir.
Artık Kıbrıs Türk Devletinin gönendirilmesi, yeniden inşa edilmesi zamanıdır.
Efendim, güya Ankara Cumhurbaşkanlığı seçiminde “çözüm yanlısı” birisinin seçilmesini istemiyormuş. Allah akıl versin. Çözüm istememek mümkün mü? Mesele hangi çözümün isteneceğinde.
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı inat mı inat. Federasyondan başka bir şey görüşmezmiş… Başka bir hedef gözetmek, iki devlet falan istemek olmazmış, dahası Kıbrıs Türkü öyle bir talepte bulunursa sorun yaşarmış… Gören, duyan sanacak ki Kıbrıs Türkü refah içerisinde, ekonomik, sosyal ve hatta kültürel insanlık dışı bir izolasyon altında değilmiş sanacak.
Crans Montana sonrası hazret de söylemişti. Kıbrıs Rumları adayı, egemenliği, yönetimi Kıbrıs Türküyle eşit siyasi ortaklık temelinde paylaşmak istemediğine göre AB içerişinde iki devleti düşünmeliyiz artık diye buyurmuştu. Tabii kısa sürdü gerçekçi davranması. Hani solcu çevrelerin dediği gibi “adanın kuzey yarısında” (Kıbrıs Türk devleti demeyecekler ya beyler) Rum komünist partisi sempatizanı hücreler hemen ayar verdiler beyefendiye, lafı geri aldı… Ama, bozuk saat misali doğru idi dediği.
UBP-HP koalisyonu şimdi, Ankara ile işbirliği ve ahenk içerisinde yeni bir çözüm vizyonu geliştirmeli, iki devletli çözümün nasıl olabileceğini dosta düşmana göstermelidir. Bay Akıncı 10 ay daha – eğer istifa etmez ve seçim öne alınmaz ise – federasyon dışında bir şey görüşmemeye, ve hatta ister ise ve gücü yeter ise meclise, hükümete ve Türkiye’ye rağmen yeni ve boş bir sürece girsin bakalım. Akıncı o kapıyı zorlarsa hükümet ve meclis gücün kimde olduğunu, cumhurbaşkanının yetkilerinin ne olduğunu, cumhurbaşkanının kimin adına ve hangi görev yönergesi çerçevesinde görüşmeci olduğunu eminim gereken açıklıkla sergilemekten çekinmeyeceklerdir.
Erhürman faktörü
Tufan Erhürman, CTP lideri ve önceki başbakan, değerli bir siyasetçimizdir. Kendisine saygıda kusur etmek aklımdan dahi geçmez ancak başında bulunduğu son dörtlü koalisyon bir hilkat garibesi idi. Kıbrıs Türk halkının neredeyse %75 oranında milliyetçi ve KKTC’nin abat edilmesi siyasetini güden partilere teveccüh gösterdiği bir seçim sonrasında iktidara gelen ve maalesef bir azınlık hükümeti kadar bile uyum, ahenk ve siyaset birliği kavramlarından bihaber bir dörtlü koalisyon yönetmeye çalıştı. Bir kısmı Kıbrıs sorununa federal, bir kısmı iki devletli çözüm düşünen, bazı ortakların Ankara’ya alerjisi, bazılarının ise “Türkiyesiz tek adım atmam” diyecek kadar ada, Türkiye ve Kıbrıs Türk halkı gerçekleri ve çıkarlarını gözeten bir çizgide siyaset yapmaya çalıştığı bir hükümet… En korkuncu, sol olmayı Rum seviciliği ve Rumlara teslimiyet gören bir siyasi çizginin liderliğine oynayıp, sabah akşam çeşitli provokasyonlarla partisini kendisine karşı ayaklanmaya teşvik eden, liderliğini sorgulatan bir cumhurbaşkanı ile çoğunluğu milliyetçi bir hükümete başkanlık edebilmek çok cesaret gerektirmeli…
Önündeki on ayı nasıl aşar, CTP içindeki Akel uzantılarıyla nasıl savaşır, Akıncı’nın böl-dağıt-destek al siyasetiyle nasıl boğuşur, bilemem. Ancak, bütün bunları aşar ve olası bir cumhurbaşkanlığı ikinci turuna sol aday olarak Erhürman kalırsa, sağdan da oldukça fazla oy alabileceği beklentisiyle karşısındaki aday kim olursa olsun işi zor olabileceğini öngörmek abartı olmayacaktır. Umarım öyle olur.
Özersay sağ siyasetin adayı olmalıdır
Mevcut durumda, UBP-HP koalisyonunun başarısına da bağlı olarak sağdaki en kuvvetli cumhurbaşkanlığı adayı Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay’dır. UBP lideri Başbakan Ersin Tatar aday olmayacağını açıkladı zaten. UBP’den cumhurbaşkanlığı rüyası görenler olabilir ancak ilk turda Özersay’ı destekleyen büyük bir “ulusal koalisyon” sağlanamaz ve seçim ikinci tura kalırsa adaylardan birisinin o olacağı görüşündeyim.
Gelinen aşamada cumhurbaşkanlığında bir dönem daha Akıncı veya onun mantalitesine yakın bir şahsın bulunması hem Kıbrıs Türk halkı hem de Türkiye açısından ciddi sonuçlar doğuracak bir hata olacaktır. Gerek 2004 Annan Planı sürecinde, gerek sonrasında ve en son da Crans Montana görüşmelerinde açıkça sergilendiği gibi, Kıbrıs Rum siyaseti federasyon görüşüyormuş gibi yaparak zamana oynamak, geleceksiz ve umutsuz bırakılan Kıbrıs Türk halkının çeşitli psikolojik savaş metotlarıyla Türkiye ile arasını açmak ve osmosis yoluyla temel özelliği Helenizm olan “Kıbrıs milleti” içerisinde yok olmasını sağlamaktır. Kıbrıs Türkü bu oyunu görüp tedbir almak, devletinin tüm makamlarını Rum sevicilerden temizlemek, arındırmak zorundadır. Mesele sadece BRTK tekrar “Kıbrıs Türk Mücahidinin Sesi” yapmakla sınırlı değildir, tüm Kıbrıs Türk Devleti devlet en tepeden en alt hücreye kadar yeniden kurucu Cumhurbaşkanımız, ebedi liderimiz Rauf R. Denktaş siyasetiyle yeniden yapılandırılmalı, gönendirilmelidir.
YUSUF KANLI
yusufkanli@gmail.com
12.06.2019
...