Son zamanlarda, bilinçli ve programlı bir şekilde Maraş ile ilgili Rum iddialarını desteklemek gailesiyle rahmetli liderlerimiz Dr. Fazıl Küçük ile Rauf Denktaş’ın isimleri üzerinden bir kampanya yürütülmekte.
Doğrudan ve çoğu kez de dolaylı olarak Maraş’taki Türk vakıf arazilerinin bu iki liderimiz tarafından İngilizlere küçük bir mali yardım karşılığında adeta peşkeş çekildiği karalaması yapılmakta, bir şekilde zan altında bırakılmaktadırlar. Bu durum tabii ki ilk kez tartışılmamakta. Bir çözüm getirilmediği ve konu yasal olarak kapatılmadığı takdirde doğal olarak yarın da tartışılacaktır.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti hükümeti, yıllardan beri bir nevi tabu olarak kalan, kaderine ve çürümeye terk edilen bu önemli konuya ilk kez ciddi olarak yoğunlaşmış, ileride Kıbrıs Türk devleti egemenliğinde, önceki kullanıcılarını ve sahiplerini de gözeten bir yaklaşımla iskana açılmasını sağlamak amacıyla bir envanter çalışması başlatılması emrini vermiştir.
KKTC’den maaş alan, devletin memuru vaziyetindeki nankörler dahil bir avuç kendini bilmez Maraş’ın bir an önce Rumlara verilmesi talebiyle Rum kesimine geçerek orada Rumlarla birlikte gösteri düzenlerken, yine bazı hadsizler de birkaç kuruş alma umuduyla İngiliz belgelerinde Maraş karşılığı para alındığının kanıtı olduğu, varsa bile Türk vakıfları mal sahipliğinin zaman aşımına uğradığı ve ortadan kalktığı bahtsız iddialarda bulundular.
Zaman aşımıyla ilgili Oğuzhan Hasipoğlu çok güzel bir yanıt verdi. Bir Stockholm Sendromu kurbanı, eski mücahit oğlu, “araştırmacı” arkadaşım Maraş’ın vakıf malı olamayacağına ve aksini iddia edenleri ‘”deli deli” konuşan olarak tanımladığı (http://resimler.havadiskibris.com/vakif-mallarinin-yagmalanmasiyla-ilgili-deli-deli-konusmak/) yazısı üzerine enfes bir hukuki değerlendirme sundu. Bu yazıya (https://www.havadiskibris.com/vakif-mallarinin-yagmalanmasiyla-ilgili-deli-deli-konusmak-ii-bolum/) bağlantısından ulaşabilirsiniz.
Eğer Maraş için Rumlar 36 yıl kullanılmadı Türk hakkı kalmadı diyebiliyorlar ise, bu argümanı kabul etmek şahane olur. 1974’den bu yana geçen o kadar yıldan sonra demek ki Rum hakkı da kalmadı KKTC topraklarında. Ya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu argümanı bilmiyor ya da her zamanki gibi bazı bedbahtlar “seçilmiş hukuk” uygulamasından yine medet umuyor. Kusura bakmayın, o dönem kapandı.
Bir diğer argüman ise, bahsettiğim gibi, liderlerimiz Dr. Küçük ve Denktaş’ın İngiliz yönetiminden 1.5 milyon sterlin karşılığı Türk vakıf haklarından vaz geçtikleri hadsiz ve aşağılık suçlamasıdır. Buna uzun cevap vermek mümkün ama gereksiz. 2009’da rahmetli Başkan Denktaş Yeni Çağ gazetesinde denilebilecek her şeyi söylemiş. İlgilenenler için makalenin orijinaline (https://www.yenicaggazetesi.com.tr/service/amp/vakfedilmis-emlak-ve-1960-antlasmalari-8639yy.htm) bağlantısından ulaşabilirsiniz. Hatırlatıyorum:
“Vakfedilmiş emlak ve 1960 antlaşmaları.
Rauf DENKTAŞ
1960 Antlaşmalarına son nokta konulurken İngiliz Hükümeti yeni doğacak Kıbrıs Cumhuriyetine sanırım 12 milyon sterlin bir yardım yapmayı kabul etmişti. Rahmetle andığımız liderimiz Dr. Fazıl Küçük’ün girişimleri ile Türk Cemaat Meclisine de bir milyon beş yüz bin sterlin bir bağış yapıldı. Bağışın nerelere harcanacağı kalem kalem “EU” denilen ekte ve “Türk cemaatına mali yardım” başlığı altında verilmektedir. Karşılıklı mektuplar halinde oluşan bu antlaşmanın giriş kısmında yardımın maksadı “Eğitim, vakıf malların inkişafı, Türk Cemaat Meclisinin yetkisine giren kültürel ve benzeri maksatlar” olarak belirlenmiştir. Üçüncü paragrafta da Evkaf Yüksek Konseyi dahil Türk cemaatının İngilizlerden “Kıbrıs’taki idareleri veya Kıbrıs Cumhuriyetinin kuruluşu nedeniyle tazminat istenmeyeceğinin teyidi” istenmektedir.
EU ekinin başlığından ve içeriğinden de görüleceği gibi verilen para yardımdır, tazminat değildir, hele “satılması, el değiştirmesi, hibe yolu ile elden çıkarılması” Evkafla ilgili temel yasaya göre mümkün olmayan bu konuda “alınan yardım İngilizlerin keyfî şekilde, babalarının malıymış gibi, Rum okullarına, şahıslara, kiliselere hibe ettikleri mallar karşılık tazminattır” demek kabul edilemez bir değerlendirmedir. Böyle bir değerlendirmenin hukuken de geçerliliği olamaz çünkü İngilizlerin böyle bir hakları yoktu. İngiliz’den, belirlenmiş maksatlar için yardım alan (tazminat değil) bizlerin ise bu yardımı, listelenmemiş emlakin tazminatı olarak kabul edip bu emlaktan vazgeçmek hakkımız hiç yoktu.
İngilizlerin, kendilerini, ileride herhangi bir şekilde her hangi birileri veya herhangi bir makam tarafından açılabilecek tazminat davalarına karşı korumak için EU’ya koydukları bir paragrafı, bu belgede belirlenmemiş Vakıf emlaka yapılan zarar için alınan tazminat olarak yorumlamak için Vakıflarla ilgili mevzuatı ve Kıbrıs’ın tarihini bir yana itmek gerekir ki, bunu ancak, İngiliz’den Evkaf malını zamanında gasp etmiş Rumların avukatları yapabilir.
EU belgesinde İngiliz’in idaresinden ve hatta Cumhuriyetin kurulmasından zarar görmüş birileri varsa bunların İngiltere aleyhine dava açmamaları garantilenmiştir. Bu belgeden İngiliz’in herhangi bir yanlışından yararlanmış kişiler aleyhine zarar gören kişinin hakkını arayamayacağı sonucu çıkarılamaz çünkü bahis olan vakıf maldır ve bunu başkasına satmak, vermek, hibe etmek hakkı kimsede yoktur.
Nerede kaldı ki, Karpaz’da 12 mil karelik Efendiler çiftliği de, zamanında, İngilizler tarafından Karpaz Rumlarına taksim edilmiş, herkese tapu verilmişti. Benim çocukluğumda ve gençliğimde Türkler arasında ve özellikle babam ile gazeteci, avukat arkadaşları arasında bu konu devamlı surette konuşulur, halk çaresizlik içinde kıvranırdı. İngiliz idaresi göz göre göre Vakıf malları Rumlara peşkeş çekmekteydi ve zavallı halkın yapabileceği fazla bir şey de yoktu.
1974 Barış Harekâtından sonra Evkaf adına Tapu Dairesine müracaat ederek “Efendiler Çiftliğinin Vakıf arazi olduğunu, kimse tarafından satılamayacağını, kimseye hibe edilemeyeceğini, bu nedenle bu çiftlik topraklarını bölerek kişilere tapu verilmesinin Kıbrıs’ta Osmanlı zamanından geçerli olan Vakıf yasasına göre mümkün olmadığını bu yasa dışı yanlışın düzeltilmesi gerektiğini” belirleyen yasal bir çağrıda bulunulmasını istedim.
Tapu yasalarına göre köydeki Rum kahvesine bunu duyuran ve tapu almış olanların isimlerini de belirleyen bir liste asılarak tapularının iptal edilerek çiftliğin Evkafa intikal edeceği duyuruldu. İtirazı olanların bir ay zarfında itirazlarını yazılı olarak duyurmaları istendi. Aylar geçti. Hiçbir itiraz gelmedi. Beş altı ay sonra ben Karpaz’a gittiğimde Rum kahvehanesine de girdim ve halkın önünde muhtara tapuya itirazda bulunup bulunmadıklarını sordum. Cevabı samimiydi ve gerçekti: “Denktaş bey, yıllardır Evkafın malını bedavaya kullandık; yetmedi mi? Ne hakla itiraz edecektik ki” dedi.
Ayrıca Maraş’taki Vakıf mallar için Mağusa Kaza Mahkemesinde iki dava açarak, bu malların da Evkafa ait olduğu yönünde mahkeme kararı çıkarttım. Evkaf dairesi ve ilgili diğer makamlar bu konuları aynı heyecanla takip etmelidirler. Vakıf arazi Allah’a emanet edilmiştir. Kimse buna tecavüz edemez. Aradan yıllar geçse de Allah’a emanet edilmiş olan emlaki gasp etmiş olanlardan hesabı sorulur.”
YUSUF KANLI
yusufkanli@gmail.com
02.07.2019
...