Yakın tarihimizde Temmuz ve Ağustos ayları Kıbrıs Türk Halkının geleceğini belirleyen ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti devletinin kuruluşunu sağlayan tarihsel dönüm noktalarının oluştuğu anlamlı, coşkulu, onurlu kutlamaların yapıldığı aylardır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin siyasi coğrafyasını belirleyen 20 Temmuz 1974 Barış Harekâtı’nın 45. yıl dönümünde Barış ve Özgürlük Bayramı’mızı coşkuyla kutladık. Bugün 1 Ağustos Toplumsal Direniş Bayramımızı kutluyoruz.
1 Ağustos Toplumsal Direniş Bayramı, Kıbrıs Türk Halkının önemli ulusal bayramlarından biridir. Kıbrıs Türk halkı, Kıbrıs’ta bağımsız, özgür ve güvenlik içinde kurduğu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde egemen bir halk olarak yaşamasını Toplumsal Direnişi ile sağlamıştır.
1 Ağustos Toplumsal Direniş Bayramı, Kıbrıs Türk Halkı’nın, Varoluş Savaşı’nın, bütününü ifade etmektedir. Kıbrıs Türkü bağımsızlık, özgürlük ve egemenliğini Varoluş Savaşı ile kazanmıştır. Bugün 1 Ağustos Toplumsal Direniş Bayramı’nı, Kıbrıs’ın Türkler tarafından fethinin 448’nci, Rum-Yunan Terör Örgütü EOKA’nın ENOSİS mücadelesine karşı varlığını korumak için kurulan Türk Mukavemet Teşkilatı’nın kuruluşunun 61’inci ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’nın kuruluşunun 43’ncü yıl dönümü olarak kutluyoruz.
Kıbrıs Türkleri varoluş savaşını, toplumsal direniş örgütlenmesini bir gece derin uykularında gördükleri korkunç bir rüya nedeniyle yapmadılar. Varoluş savaşı, adı üstünde yok edilmeye karşı var olmak için verilen bir savaştır. Toplumsal direniş, planlı ve hedefli bir saldırıya karşı bir halkın top yekûn direnişidir. Kıbrıs Türk Halkının Yunanistan’ın “megalo idea” hedefinin bir parçası olan Kıbrıs’ı Yunanistan’a ilhak etmek için başlattığı ENOSİS terör saldırılarına karşı Toplumsal Direniş örgütlenmesini yaparak uzun yıllar varoluş savaşı vermiştir. Yayılmacı Rum-Yunan tarafı tarihi gerçekleri inkâr ederek günümüzde de ENOSİS mücadelesini, uluslararası antlaşmaları ve devletler hukukunu çiğneyerek sürdürmektedir.
Yunanistan ve Kıbrıs Rumları, insan haklarının temelini oluşturan yaşam hakkını Kıbrıs Türk halkına çok görmüştür. Kıbrıs Türklerini yok etmek için yıllarca planlı katliamlar, etnik temizlik ve soykırım yöntemleri uygulamıştır. Rum-Yunan ikilisinin Türk halkının Kıbrıs’taki varlığına ve kimliğine son vermek için 1878 yılına kadar uzanan çabalarını günümüzde de siyasi, diplomasi ve yayılmacı eylemleriyle sürdürmekte, Türkiye’ye ve Türk halkına karşı yaratmaya çalıştıkları
uluslararası baskılarla Kıbrıs adasının tamamına ve denizlerde egemen olma hedefine ulaşmaya çalışmaktadır.
Rum-Yunan ikilisinin hukuk, adalet ve insan haklarını tanımaz mücadelesine karşı Kıbrıs Türk halkı, tarihten gelen haklarını ve uluslararası antlaşmalarla elde ettiği hak ve statüsünü kaybetmemek, azınlık statüsüne düşmemek, Rum egemenliği ve baskısı altında yaşamamak için egemen KKTC devletinde direnişini sürdürmektedir.
Doğu Akdeniz’de, emperyalist güçler günümüzde, İsrail, Yunanistan, Rum Yönetimi, Mısır gibi devletleri bölgedeki enerji kaynakları konusunda kullanarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne son vermek ve Türkiye’yi Kıbrıs’tan çıkarmak, Türk halkını Rum Yönetimi’nin insafına bırakma planlarını yeni yöntemler ve girişimlerle uygulamaya koyma çabasını sürdürmektedirler.
Yunanistan’ın yeni Başbakanı Miçotakis Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni ziyaretinde tarihi gerçekleri ve Türk halkına yaptıkları soykırım eylemleriyle yarattıkları sorunları görmezden gelerek skandal açıklamalarıyla bunun işaretini vermektedir. Miçotakis Rum Yönetimi Başkanı Anastasiadis ile görüşmesinden sonra basına yaptığı açıklamada "Kıbrıs sorununun çözümü, eskimiş garantörlük sistemlerinin devamı ve işgal kuvvetlerinin varlığı ile olmamalı. Türk işgalinin sona ermesi asıl amacımızdır. Yunanistan dış politikasının en üst stratejik talebi Türk işgaline son verilmesidir. Modası geçmiş garantiler kaldırılmadan Kıbrıs sorununun çözümünün manası yok” sözleriyle asıl hedeflerinin ve gerçekleştirmek istedikleri amaçlarının ne olduğunu ve niye bir anlaşma yapmak için siyasi iradelerinin olmadığını ortaya koymuştur. Onlara göre bir “çözüm” ancak Garanti ve İttifak Antlaşmalarının tamamen ortadan kaldırılması ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin son askerinin Kıbrıs’tan ayrılması, Türk halkının azınlık statüsüne düşürülmesi durumunda ve görüşmelerin yeniden başlaması için bu önkoşulun yerine getirilmesiyle mümkün olabilir; aksi halde “Kıbrıs sorununun çözümünün manası yoktur.”
Rum yönetimi, başkanı, Rum hükümeti sözcüsü ve Rum yetkilileri her fırsatta ve her uluslararası ortamda “Amacımız işgal birlikleri ve garantiler veya müdahale haklarının olmadığı bir Kıbrıs’tır. Rumlar uyandıkları zaman pencerelerinden Türk Bayraklarını göremeyecekleri bir anlaşma istemektedirler” açıklamaları da gözden uzak tutulamayacak gerçek hedeflerini ortaya koymaktadır.
Yunanistan Başbakanı Miçotakis, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti iki halkın eşit kurucu ortaklığında kurulurken taraflarca onaylanan hukuksal, siyasal ve anayasal düzenin korunmasının temel koşulu olan ve taraflarca kabul edilen, Kıbrıs Anayasası’nın ayrılmaz parçası durumundaki “eskimiş, modası geçmiş garanti sistemi” dedikleri Garanti ve İttifak Antlaşmaları olduğunu bilmezden geliyor. Bugün ENOSİS’in gerçekleşmemiş olması ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin egemen bir devlet olarak varlığını sürdürmesi, Türk halkının egemen, bağımsız, özgür ve güvenlik içinde geleceğinden emin olarak yaşaması, sadece Garanti ve İttifak Antlaşmaları ile Türkiye’nin Garantör Devlet olarak Kıbrıs’taki varlığıdır.
Rum-Yunan ikilisi ENOSİS’İ gerçekleştiremedikleri için kendi “Kıbrıs sorunlarını” çözemediler. Rum-Yunan ikilisinin “kendi Kıbrıs Sorunlarını” çözebilmelerinin tek yolu, kendileri açısından “modası geçmiş” garanti sisteminin ortadan kaldırılmasıdır. Yunanistan’ın Ege’de ve Rumlarla birlikte Kıbrıs’taki ENOSİS hedefleri ve ileri sürdükleri temel tezleri var oldukça Türk halkı ve Türkiye için Garanti Sistemi ilk günkü gibi geçerli ve yaşayacak bir sistem olmaya devam edecektir.
1 Ağustos Toplumsal Direniş Bayramı’mızı kutladığımız bugünde, Rum Yönetiminin önde gelen yetkililerin yaptıkları açıklamaları dikkate aldığımızda Rum-Yunan ikilisinin Kıbrıs adasını bir Helen adası haline getirme, Türk halkını Rum tahakkümü altında bir azınlık cemaati durumuna düşürme hedeflerinden asla vazgeçmedikleri görülmektedir. Bu gerçekler ışığında Kıbrıs Türk halkının DİRENİŞİ ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni yaşatma, egemenlik ve bağımsızlığını koruma, Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğünün geleceğimizin kesin güvencesi olduğunu, asla vazgeçilemeyeceğini kararlılıkla savunmak zorundayız.
Kıbrıs Türk Halkı 20 Temmuz Barış Harekâtı’na kadar yaşadığı gerçekler ve yaşadığı Rum katliamlarıyla kazandığı tecrübeler Kıbrıs’ta ancak iki ayrı egemen devletin varlığı temelinde ve Türkiye’nin sulandırılmamış Garantör devlet statüsünün devamını sağlayan bir uzlaşmadan başka bir yol olmadığını göstermektedir.
Bugün geldiğimiz aşamada ve mevcut gerçeklerin ortaya koyduğu koşullarda, Crans Montana sonrası BM Genel Sekreteri’nin de açıkça ifade ettiği gibi Kıbrıs görüşmeleri başarısızlıkla son bulmuştur.
Belirtilen bütün gerçekler ışığında Birleşmiş Milletler parametrelerine ya da BM Genel Sekreteri’nin iki yıl önce Crans-Montana’da ortaya koyduğu ‘Guterres Çerçeve Belgesi’ parametreleri temelinde, Crans-Montana’da kalındığı yerden görüşmelerin başlamasıyla adil ve kalıcı bir anlaşma ve federal bir uzlaşma ile kesinlikle mümkün değildir. Bu geçekler ışığında artık Kıbrıs gerçeklerine dayalı iki devletli bir uzlaşmayı sağlayacak yeni bir strateji ve politikayı izlemek ve 8 Ağustos’ta Akıncı-Anastasiadis “görüşme oyun planı” gibi Türk halkına oynanmak isten oyunlara son vermek ve tuzakları önlemek için modası geçmiş, gündemden kalkmış görüşme yöntemlerine hayır denmelidir.
Sözü edilen gerçekleri asla unutmadan, geleceğimizin daha aydınlık ve daha güçlü olacağı kesin inancımızla 1 Ağustos Toplumsal Direniş Bayramı’mızı kutlarız
KIBRIS TÜRK KÜLTÜR DERNEĞİ
YÖNETİM KURULU
...