Yapılırsa eğer 11 Ekim seçimleri de geride kalacak ancak bu seçim döneminin açtığı yaralar korkarım çok uzun bir süre kanayacak, acı verecek.
Hatırlayacaksınız. 2011 Şubatında bir “besleme” sözünden alınan Kıbrıs Türkleri, sağcısıyla, solcusuyla meydanları doldurmuş, böyle bir aşağılamayı kabul edemeyeceğini haykırmıştı. Ben de o meydanlardaydım, 12 Eylül 1980 sonrasında ilk kez miting alanlarında oldum.
“Besleme krizi” ciddi bir fay hattı açtı. Yine sağcısıyla, solcusuyla gerek Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde gerekse de Türkiye’de bu krizin tırmanmasını engellemek için çok emek harcandı. Eskiden beri devam eden önyargı dolu klişe yaklaşımlar zehirleyici etki yapmaya devam etti. KKTC’de ve Türkiye’de giderek artan bir şekilde bir birimizi tanımamaya, hatta yanlış tanımada ısrara devam ettik.
Özel sohbetlerde, konferanslarda, köşe yazılarında defalarca kamu diplomasisi sıkıntısını anlatmaya çalıştım. Özellikle devlet kurumlarında çok önemli pozisyonlarda görev yapan arkadaşlar ve başbakanlar, dışişleri bakanları dahi siyasetçilere vurgulamaya gayret ettim. Türkiye’de Kıbrıs Türk algısı ve KKTC’de Türkiye ve Türkiye halkı algısı problemi inkar edilemeyecek kadar ciddi ve baştan sona yanlış algılar üzerinde inşa edilmiştir.
“Sizi biz kurtardık” diye başlayan, “Bunlar Rum artığı” ya da “Rumları, İngilizleri sever bunlar” ile devam eden ve tabii üç-beş hadsizin “Ne seni, ne askerini, ne suyunu ne de paranı” çılgınlığı bir yanda “Karasakal”, “Mağarada yaşardı bunlar Türkiye’de”, “Beğenmiyorlarsa gitsinler, tutan mı var” ve daha neler, neler. Sırf Kıbrıslı olduğu için TC elçiliğinde hor görüldüğünü iddia edenler, TC kökenli olduğu için buy salgın döneminde bile üstelik de milletvekili olduğu halde hastanede temiz yatak verilmediğinden bahsedenler. Gazinocusu, pavyoncusu, otel işlemecisi TC kökenli olduğundan anlayış görmediği şikayetinde bulunmakta. Hükümeti el ilanlarıyla suçlayıp, ülkeyi terk etme, yatırımlarını sona erdirme hadsiz tehdidinde bulunuyorlar.
15 yıldır Kıbrıs’ta yaşayan bir kadın Kıbrıs Türklerini “besleme” olarak suçlayıp, “İnşallah Türkiye’ye. Muhtaç olup görürsünüz gününüzü” deyince sosyal medyaya sanki bomba düştü. Kadın hadsizlik, terbiyesizlik etti, doğru. Ama ne tecavüze uğrayıp o mesajı yazdığı iddiaları ne de tecavüz edilmesi tehditleri haklı görülemez elbette.
11 aday var. 6-7’si tamamen şov, hava civa. Gerek şov amaçlı aday olanlar gerekse de gerçekten iddiası olanlar o kadar kampanyalarına gömüldüler ki toplumda oluşan ciddi fay hattını ya görmezden geliyorlar ya da ciddi yönetim kapasitesi var, farkında değiller.
Bir eski başbakan son günlerinde Rum kesiminde tedavi oluyor diye şikayetler olmuştu. Ciddi bir ayıptı elbette hem devlet hem de o eski başbakan için. Bir devletin eski başbakanı kendi devletinin hastanesinde son günlerini geçirmek istememiş, Rum tarafındaki bir hastane yatağında ebedi yolculuğa çıkmayı tercih etmişti. Şimdi? Daha da büyük bir ayıp mı yapıldı, yoksa KKTC gerçekten kendi milletvekiline sağlık hizmeti vermekten aciz mi ki özel ambülans ile Ankara’ya götürülmesi gerekti Bertan Zaroğlu?
Yeniden Doğuş Partisi “ayrımcılıktan”, Sağlık Bakanlığı müsteşarının, Sağlık Bakanının sözünü doktorlara, hemşirelere dinletemediği, provakatif bir şekilde Zaroğlu’na devlet hastanesinde ve ardından salgın otelinde pis yatak ve koğuşta tedavi planlandığından bahsediliyor. Sosyal medyada ise muarızlar “beğenmemiş gitmiş, bir daha da gelmesin. Ama Kıbrıs Türkünün gidecek başka ülkesi yok” benzeri nefret söylemi dolu paylaşımlar yapıyorlar.
Türkiye KKTC ilişkileri önemlidir, önem verilmelidir. Acil kamu diplomasisine ihtiyaç vardır. Dünyası sadece Sarayönü’nden ibaret olanlar ile “biz ne edersek doğru ederiz” kafasıyla Kıbrıs işleriyle uğraşanlar ya da kararları kamuoyu şirketi önerilerine göre tamamen siyasi değerlendirmelerle verenler durumu daha iyiye götüremezler.
“Kim daha Türkiyeci?” ya da “Kim en fazla Türkiye’ye karşı çıkar?” yarışması yapar gibi seçim olmaz, olmamalı. Türkiye ve KKTC ilişkilerini karşılıklı saygı ve sevgi üzerinden yeniden tanımlamalı, devletten devlete bir ilişki düzenine geçilmeli ve her iki hükümet de iki ülke halklarının birbirlerini daha iyi anlamaları, klişe, önyargı ve yanlış anlamalara dayalı gerginlik noktalarını ortadan kaldırabilmelidirler.
Kıbrıs sorununun çözümü olsun veya olmasın, Türkiye ve Kıbrıs Türk halklarının en iyi çıkarı problemli olduğunu gayet iyi gördüğümüz ast-üst ilişkisinden ziyade, eşitler arası bir yeni anlayıştan geçtiğini artık kabul edelim.
Türkiye dış politikasında Kıbrıs sorunu bir milli dava olmaktan ziyade onurlu duruş meselesidir de aynı zamanda. Mevcut durum bu onurlu duruşla uyumlu değildir. Açılan fay hattı oldukça genişlemiştir. Yaraya ameliyat yaşamsal olmuştur.
Yusuf KANLI
14.09.2020
...