“Tamamen ecdat malımız olan Evkafın kayıtsız şartsız halka devri gecikmemelidir. Bütün ada halkına geniş haklar tanımayı prensip edinmiş Hükümet, Türk Evkafının üzerindeki haksız ve fuzuli müdahalesine derhal son vermelidir. Aksi halde Hükümetin niyetlerinden şüphe etmek hakkımız mahfuz kalır”. 1955
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Bazı anlar vardır ki kuyuya atılan bir taşı çıkarmak bir hayli zamanımızı alabilir. Bay Trump’ın giderayak bütün kuyuları doldurduğu zannedilirken bazı kuyuları boş bıraktığı anlaşılıyor. Biden’ın Ermenilere ilişkin yaptığı açıklamasını bu çerçevede okumamız gerektiğini düşünüyoruz. Bugüne değin alınmış bir mahkeme kararının olmamasına karşın Biden’ın suçlayıcı tavrı uluslararası hukuk kurallarına aykırıdır. Aynı zamanda insanlık suçudur.
1960’lı yıllardan itibaren diyaspora Ermenileri İngilizler tarafından yayınlanmış olan ve MAVİ KİTAP olarak bilinen yargı kararı olmayan yalanları ile yola çıkarak Türkiye’yi suçlamayı sürgit ediyorlar. Daha sonra 1980’li yıllarda ortalıklara çıkan terör örgütü Asala Türk diplomatlarının sürek avına çıkarak 30’un üzerindeki görevlimizi katlettiler. Şu anda iş başında olan Amerikalının seçim alanlarında söylediklerini uygulamaya koyması bir anlamda suça ortaklık etmektir. Ülkesinin 50 eyaletinde Ermenilere soykırım yapıldığına ilişkin derslerin de okutulmakta olduğu biliniyor.
Günümüzde yaşamakta olduğumuz tek konu yalnızca Ermeni konusu olmayıp Kıbrıs uyuşmazlığının da Türk dış politikasının önündeki engel olduğu da biliniyor. Her iki konuda da donanımlı olmadığımızın kabul edilmesi gerekiyor. Çünkü her iki konuda da üniversitelerde araştırma merkezlerinin olmaması büyük eksikliğimizdir. Bir elin parmaklarını geçmeyecek üniversitelerde Kıbrıs Araştırma Merkezlerinin de ödenek eksikliği nedeniyle gerekli çalışmayı yapamadığı acı bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Bu merkezlerin ötesinde hepimizin bu konularda donanımlı olmamız aklına gelenin Türkiye’yi suçlamak için zemin bulamayacağının göstergesidir.
Dört yılı aşkın süredir gündemde kendisine yer bulamayan Kıbrıs uyuşmazlığı sonunda BM öncülüğünde Cenevre’de yer buluyor. BM Genel Yazmanı tarafları ortak noktada buluşturabilmek için böyle bir toplantıya gerek duymuş oluyor. Buna karşın tarafların bugüne değin ortalıklara koydukları tablonun değişmediği gerçeği ile yüz yüze gelindiği görülüyor. Taban tabana zıt önerilerin bulunduğu bu ortamda BM Genel Yazmanının bu zıtlıklardan nasıl etkileneceğini sonuç bildirisinde göreceğiz.
Karşımızdakilerin Federasyon Trenini rayda tutmak istemesine karşın Kıbrıs Türkleri iki devletli bir yapıdan ve var olan yapının korunmasından yanalar. Rum Dışişleri Bakanı Bay Hristodulidis ise “ ayrı bir devletin tanınması gerektiği için konfederasyon da iki devlet de kabul edilemez. Cenevre’ye müzakerelerin zemini üzerinden yeniden başlaması hedefiyle geldiğini” söylüyor. Bu öneriden esinlenerek başlatılacak yeni sürecin yıllarca süreceğinin bilinmesi gerekiyor. Karşımızdakiler oyunu kendi alanlarında oynamakta ısrar ederlerse bu konunun İngiliz anahtarının dışında maymuncuk ile de çözülemeyeceğinin bilinmesini istiyoruz.
Görüşmelere geçilmeden önce Bay Nikos Anastasiyadis Cenevre görüşmelerinde “esas bulmaca Genel Yazmanın ‘yöntem ilerlesin’ diye yapacağı hareketlerdir” demiştir. Böyle bir açıklama ile odunlarının parasını istemeye devam edeceğinin işaret fişeğidir. İngiltere’nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanıyacağına ilişkin Rum basınında uçurulan haberi dikkate alacak olur isek, bu konuya ilişkin olarak açıklanan raporların sayısının dahi unutulduğu bir gerçektir.
Tarihte yaşanan olaylar konusunda gerekli dersleri çıkararak alacağımız gıda ile geleceğe güvenle bakmamız gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…
Ahmet GÖKSAN
29 Nisan 2021 – Ankara -
...