CB Mustafa Akıncı’nın Meclis Başkanı Sibel Siber’e gönderdiği mektubun değerlendirmesi ( 1)

 
Sabahattin İsmail
   

      Sabahattin İsmail

Cumhurbaşkanı Akıncı, Cenevre öncesinde Meclis Başkanı Sibel Siber’in, Meclis adına kendisine gönderdiği ve çok önemli sorular sorduğu mektubu 1 ay sonra yanıtladı.. Mektupta Akıncı’nın bugüne dek masada verdiği tavizlere, varılan mutabakatlara ve önerdiği, ancak Rum tarafınca henüz kabul edilmeyen tavizlere ilişkin çok önemli bilgiler vardır..

 

Mektubun bütününden anlaşılan bir başka önemli husus ise, Akıncı tarafından ülkemizin beşte birinin Rumlara taviz olarak verilmesini öngören ( topraklarımızın %7’si) %29.2 toprak oranına inilmesine ve buna ilişkin harita verilmesine karşın, çok önemli birçok konuda henüz anlaşmaya varılmamış olmasıdır…

Nitekim, aşağıda da görüleceği gibi, Akıncı’nın birçok cümlesi “önerilmektedir, planlanmaktadır, talep edilmektedir, talep edilmektedir, mutabakat yoktur vb.” ifadelerle bitmektedir…

 

O zaman akla şu gelmektedir: Daha birçok önemli konuda mutabakat olmamasına karşın harita niye verilmiştir? %7’lik toprak tavizi niye kabul edilmiştir..? En önemli kozlarımız elde çıkarıldığına göre söz konusu anlaşmazlık konularında talep edilenler nasıl alınacaktır?

Akıncı’nın mektubunun paragraf paragraf eleştirisi söyle

**************

Akıncı diyor ki: “Çözüm anlaşması ile oluşturulacak yeni düzenin iki toplumlu ve iki bölgeli bir federasyon olacağı, iki toplumun siyasi eşitliğine saygı duyulacağı gibi temel prensiplerin Federal Anayasa’nın temel maddeleri arasında yer alması konusunda mutabakat bulunmaktadır. Temel maddeler değiştirilemeyecektir.

Sabahattin İsmail:

Bu cümlede kullanılan “MUTABAKAT BULUNMAKTADIR” ifadesinden, bu konuda uzlaşmaya varıldığı anlaşılmaktadır. Bu olumludur

*********

Akıncı diyor ki : “Yeni düzenin korunmasıyla ilgili olarak, Garanti Antlaşması’nın yeni düzene uyarlanması tarafımızca önerilmektedir.”

Sabahattin İsmail:

“ÖNERİLMEKTEDİR” ifadeden anlaşılan bu konuda herhangi bir mutabakat olmadığı ve konunun askıda olduğudur. Bu konuda belirsizlik vardır..Sn. Akıncı, garantörlük konusunda geçmişte yaptığı açıklamalarda “garanti anlaşmasının yeni düzene uydurulmasından” ne anladığını ortaya koymuştur.. Buna göre şu hususları önermiştir:

- Garanti anlaşmasının sadece Kuzeyi kapsaması

- Adada kalacak Türk askeri sayısının 650’ye düşürülmesi

- Garantör Türkiye’nin tek yanlı müdahale hakkının olmaması ve ancak Kuzeydeki eyaletin alacağı bir davet çağrısı ile müdahale hakkını kullanması

- Garantörlüğün devam edip etmeyeceğinin 15 yıl sonra yeniden tezekkür edilmesi

Sn. Akıncı’nın önerdiği bu yeni garanti sistemi, Türk Halkının güvenlik ihtiyacını karşılamamaktadır ve asla kabul edilemez.. Garantörlük konusunda doğru olan şudur

- Türkiye’nin etkin ve fiili Garantörlüğü, 1960’da olduğu gibi tüm adayı, kurulacak yeni düzenin temel yapısını ve yeni Anayasanın korunmasını kapsamaya devam etmelidir

- Adada kalacak asker sayısı en az 5000 olmalıdır ve askerler doğuda, merkezde ve batıda belirlenecek 3 bölgede konuşlanmalıdır

- Türkiye’nin tek yanlı müdahale hakkı sınırlanmamalı ve Türk halkına bir saldırı halinde davete veya BM-AB onayına gerek duymamalıdır

- Garantörlük süreli değil, süresiz olmalıdır, 15 yıl veya daha başka bir süre sonra gözden geçirilmesi söz konusu olmamalıdır

*********

Akıncı diyor ki : “ temel hükümlerin ( iki bölgeli, iki toplumlu siyasi eşitliğe dayalı federal yapı) BM Güvenlik Konseyi tarafından not edilmesi önerilmekte, ve Güvenlik Konseyi’nin yeni düzenin tek taraflı değiştirilmesinin yasaklandığı, Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitlik ve ayırt edici kimliği olduğu ve iki kurucu devletin eşit statüde olduğunu kabul eden bir karar alması talep edilmektedir.”

AB’nin de yeni düzene ilişkin bu özellikleri kayda geçirmesini teminen 10. Protokolün 4. maddesi altında kabul edilecek Uyum Senedi’nin (Act of Adaptation) yanı sıra, aynı anda onaylama süreci başlatılacak ve birincil hukuk olacak yeni Ek Protokolde de bu özelliklerin yer alması planlanmaktadır.

Sabahattin İsmail:

Yine bu cümlede kullanılan “ÖNERİLMEKTEDİR, TALEP EDİLMEKTEDİR, PLANLANMAKTADIR” ifadelerinden bu konularda bir mutabakat olmadığı ve belirsizlik olduğu anlaşılmaktadır. Bu konulardaki ısrarın sürmesi ve asla taviz verilmemesi gerekmektedir..

Devamla, olası bir anlaşma halinde, KURULUŞ ANLAŞMASININ 2 kurucu devlet tarafından imzalanması ve bu anlaşmanın BM tarafından tescil edilmesi talep edilmelidir. Devamla olası bir anlaşmadan sonra 1963’de olduğu gibi, yeni düzenin temel yapısına, anayasasına ve Türk halkına yönelik olarak Rum tarafından kaynaklanacak yeni bir saldırı halinde, Türk halkının federal devletten meşru AYRILMA ve EGEMEN bir devlet olarak TANINMA hakkı, BM Güvenlik Konseyi tarafından alınacak kararda ifade edilmelidir…Bu olmazsa, 1963’dekine benzer yeni bir saldırı olması halinde yine devletsiz veya tanınmamış bir devlet olarak ortada kalmamız söz konusu olacaktır. Ne yazık ki Sn. Akıncı’nın bu yönde bir talebi olmadığı ve Kıbrıs Türk Halkını, yeniden bir saldırıya uğraması halinde ayrılamayacak şekilde bir KATOLİK EVLİLİĞİ ile Rum tarafına bağlamaya çalıştığı gözlenmektedir..

**********

Akıncı diyor ki: “AB’nin de yeni düzene ilişkin bu özellikleri kayda geçirmesini teminen 10. Protokolün 4. maddesin altında kabul edilecek Uyum Senedi’nin (Act of Adaptation) yanı sıra, aynı anda onaylama süreci başlatılacak ve birincil hukuk olacak yeni Ek Protokolde de bu özelliklerin yer alması planlanmaktadır.”

Sabahattin İsmail:

Bu cümlenin sonunda kullanılan “PLANLANMAKTADIR” ifadesinden, anlaşmanın Birinci Hukuk olması konusunda da kesin mutabakat olmadığı anlaşılmaktadır. Bu konuda da belirsizlik devam etmektedir

*********

Akıncı diyor ki: “Kıbrıs Türk tarafı Kuzey’deki mülkiyet çoğunluğunu elinde tutmak amacıyla, etkilenmiş mülkiyet rejiminde iade edilebilecek taşınmaz mallara bir tavan getirme talebini sürdürmekte…. (hem belediye/köy hem de global bazda iadeye haiz mülklerin ? tavanla sınırlı kalması),

Sabahattin İsmail:

Bu cümlede kullanılan “TALEBİNİ SÜRDÜRMEKTEDİR” ifadesinden, Kuzeydeki mülkiyet çoğunluğuna sahip olmamız konusunda da mutabakat olmadığı ve belirsizliğin devam ettiği anlaşılmaktadır. Buna karşın Akıncı tarafından Rumlara verilmesi planlanan topraklarla ilgili olarak önerilen 1/3 toprak oranına şiddetli itirazımız vardır

Bilindiği gibi “Kuzeyde mülkiyet ve nüfusta sarih bir çoğunluğa sahip olmamız” 750 sayılı BM kararında da kabul edilen temel bir çözüm parametresidir . Bu, İKİ KESİMLİLİK – İKİ TOPLUMLULUK ilkesinin korunması için olmazsa olmaz bir ilkedir…

Ne ki, bu cümlede Sn. Akıncı’nın talebi olarak ifade edilen (hem belediye/köy hem de global bazda iadeye haiz mülklerin ? tavanla sınırlı kalması), mülkiyette SARİH ÇOĞUNLUK ilkesini sağlayan ve koruyan bir talep olamaz…

Bunun anlamı, 29.2 olarak önerilen Türk bölgesinde toprağın %33.3’üne Rumların sahip olacağıdır. Bu ise % 9.7’lik bir toprak demektir..

Bu durumda bize kalacak olan toprak oranı % 19.5’a düşmektedir…

Bu oranın içinde en az yüzde 10’luk bir oranın dağ, tepe, dere, baraj, orman, doğal koruma alanı, SİT alanı, eski eser, sahil, kayalık, yol, spor tesisi, yeşil alan, sanayi bölgesi, liman, hava alanı, kent-köy merkezleri vb olduğu göz önünde bulundurulursa, yerleşilecek ve üretim yapılacak alanın yüzde 9.5’a indiği ortaya çıkmaktadır…

Kaldı ki bu %9.5’luk alana da, harita ile Rumlara verilecek %7 oranındaki toprak oranı içinde yer alan ve 4. Kez göçmen olacak olan 25-30 bin Kıbrıslı Türk için yeni yerleşim yerleri yapılacaktır…

İlaveten, mektubun daha sonraki bölümünde de görülebileceği gibi, “Kuzeydeki 500 kilise ve şapel ve çevre arazilerinin, şu anda askeri bölge olan köy ve alanların, yeni orman alanlarının ve tahsis edilmemiş toprakların da ilk anda Rum tarafına verileceği” belirtilmektedir…Bunların toplamının ise yaklaşık 400 bin dönüm civarında olduğu belirtilmektedir…

Bunun da en az %3-4 civarında bir orana tekabül ettiği göz önünde bulundurulursa, üretim yapmak, genç kuşaklara konut inşa etmek ve yatırımcılara yatırım için vermek amacıyla bize kalacak olan toprağın %3-4 civarına indiği ortaya çıkmaktadır..

Kiliseye verilecek olan 500 kilise ve şapelin ise EOKA ve ELAM destekçisi-hamisi kilise yönetiminde büyük bir güvenlik riski yaratacağı ve bu kiliselerin 1974 öncesinde olduğu gibi, Türk düşmanı faşist örgüt üyelerinin gizlendiği-barındığı birer terör merkezi haline geleceği açıktır…

Dolayısıyla %7 toprağı vererek % 29.2’ye indikten sonra üstüne 1/3 oranındaki toprağa da Rumların dönmesi, askeri bölgelerin, askeri köylerin, yeni orman alanlarının ve tahsis edilmemiş alanların Rum tarafına bırakılması akıl ve mantık işi değildir…Bu hem MÜLKİYETTE SARİH ÇOĞUNLUK ilkesine, hem İKİ KESİMLİLİK ilkesine, hem ekonomik YETERLİLİK ilkesine ve hem de GÜVENLİK ilkesine yüzde yüz terstir…

İlle de bırakılacaksa MÜLKİYETTE SARİH ÇOĞUNLUK ilkesine uygun olarak, Kuzeydeki toprakların %90’ının üzerindeki bir oranın Türk mülkiyetinde kalması ve bunun KALICI DEROGASYONLA korunması gerektiği açıktır…Bunun için de içimize Rum gelmemesi veya ille de geleceklerse bunun şimdi kabul edildiği gibi 45-50 bin değil, 5-10 bini aşmaması, askeri bölgelerin, tahsis edilmemiş boş arazilerin ve orman arazilerinin iade kapsamından çıkarılması gerekmektedir.

Ne yazık ki, Sn. Akıncı’nın, Sn. Siber’e gönderdiği mektupta MÜLKİYETTE SARİH ÇOĞUNLUK ilkesinin korunması için KALICI DEROGASYON talep edildiğine ve bunun AB BİRİNCİ HUKUKU olmasında ısrar edildiğine ilişkin de bir ifade bulunmamaktadır…


Sabahattin İSMAİL
16.02.2017

Sayfamızı Paylaşın:

Etiketler:

Sayfa Yorumları (0 )
  • ...

Yorum Ekleyin