Türkiye ve Avrupa; Zorlu Flört

 
Yusuf Kanlı
   

      Yusuf Kanlı

Kaç kişi hatırlıyor o fotoğrafı? Avrupa Parlamentosu’nun çoğunluğunun, heyecanla, üzerinde Türkiye ve AB bayraklarının kolajı ile “Yes” ve “Oui” yani “Evet” yazan pankartları salladıkları o görüntüyü hatırlıyor musunuz? Sosyalistler, muhafazakarlar, yeşiller, liberaller, sosyal demokratlar. 15 Aralık 2004 tarihli o fotoğraf, 262’ye 407 oyla Türkiye ile katılım müzakerelerinin başlamasına destek verilen Avrupa Parlamentosu oturumunu gösteriyordu. Tabii ki o oylamanın sonucu da “tavsiye niteliğinde” idi.

Eğer iddia edildiği gibi tecrübe yapılan yanlışların toplamı ise, Türkiye kesinlikle çok tecrübeli bir ülke olmalı. O kadar tecrübe biriktirmekle Türkiye bir şey öğrenip öğrenmediği sorusunu tartışmak ise bilinen nedenlerle ancak Chatam House kurallarıyla, yani kapalı kapılar arkasında, şöyle oldukça uzun enine boyuna tartışmayla, bir çalıştayda, belki cevaplandırılabilir.

O tarihi fotoğraftan 14 yıl ve birkaç ay sonra, yine Avrupa Parlamentosu’nda bir salonda Dış İlişkiler Komitesi Türkiye Raportörü Kati Piri’nin raporunu oyladı. Zehir zemberek bir rapor. 47 evet, yedi hayır oyuyla geçen yıl Türkiye’ye yaptığı ziyarette kendisiyle devletin tepesinden kimsenin görüşmediği Piri’nin Türkiye’nin üyelik müzakere sürecinin sonlandırılması çağrısını da içeren zehir zemberek raporu kabul edildi. Rapor Mart ayında Avrupa Parlamentosu’nun gündemine gelecek ve büyük olasılıkla kabul edilecek.

Özet olarak bakarsak, raporda Türkiye'deki başkanlık sistemini “açıkça otokratik” bir yönetim olduğunu iddia edildi.

Türkiye'nin Suriye'de terör örgütü YPG/PKK'ya yaptığı operasyonlardan duyulan rahatsızlık yanı sıra açıkça YPG’ye karşı operasyon yapılmaması talebi ve Afrin'de terör mevzilerini yok etmesine yönelik eleştiriler raporda yer aldı.

Ayrıca, Türkiye’nin Kıbrıs’ta gaz arama faaliyetlerine son vermesini, Kıbrıs Rum yönetiminin egemenliğini kabul etmesi gibi talepler ile iş insanı Osman Kavala’nın serbest bırakılması çağrısı gibi AİHM kararlarının (Selahattin Demirtaş örneğindeki gibi) “uygulanmaması” gibi eleştiriler de raporda yer aldı.

Türkiye bu gelişmeyi “Kabul edilemez” buldu. Birçok AB ülkesinin de Türkiye üyelik sürecinin sonlandırılması gibi bir kararı kabul etmesi beklenmiyor. Dolayısıyla bu tavsiye kararı Avrupa Parlamentosu’ndan geçse bile pek anlamı olmayacak. Ancak, böyle bir karar Avrupa Parlamentosu ve üyelik görüşmeleri tarihi açsından ilk kez olacak.

Havuç ve değnek siyasetinin bir tezahürü olacak ki raporda Gümrük Birliği’nin yenilenmesinin demokratik reformları destekleyebileceği görüşü savunuldu. Ama vizenin kaldırılması konusunda aynı şekilde “cömert” olmadı rapor. Türkiye’nin AB’nin daha önce talep ettiği 72 şartın tümüne uyulmasının vize konusunda adım atılmasının ön şartı olduğu tekrarlandı. Bu 72 şartın en önemlisinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kırmızı çizgisi olduğunu bildiğimiz anti-terör yasasının reformu olduğunu düşündüğümüzde, bu alanda ciddi bir gelişme beklememek gerektiği de ortaya çıkıyor.

Bu rapor ve benzeri gelişmeler esasında bir temel konuda Avrupa’da yanlışta ısrar edilmeye devam edildiğini göstermektedir. İnsan hakları, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, yargının bağımsızlığı gibi alanlarda Türkiye kınanacak bir performansa sahip olabilir. Ancak, Türkiye’nin itilip kakılacak, horlanacak ve bu duruma cevap vermeyecek bir ülke olmadığının da iyi bilinmesi gerekir. Bu şimdiye kadar hep öyle oldu. Türkiye tokat yiyince diğer yanağını dönecek bir kültüre sahip değil. Tam aksine, bu gibi gelişmeler ancak zaten halihazırda AB, ve Avrupa değer ve normlarından uzaklaşmayı hızlandırabilir, raydan çıkmayı süratlendirebilir. Bu durumun faturası sadece Türkiye için değil, Avrupa için de çok ağır olabilir.

Avrupa’nın çıkarı görüşmelerin askıya alınmasını değil aksine süratlenmesi ve Türkiye’nin başta hürriyetler, hukukun üstünlüğü gibi alanlarda Avrupa ile daha iyi uyum içerisinde olmasının sağlanmasındadır. Tabii ki bir yalaka gazetecinin yazdığı gibi “Suriyeli mültecileri salalım Avrupa’ya” demek istemiyor kimse ama Türkiye’nin AB hayalinden uzaklaşmasının devam etmesinin sonucu Avrupa için çok daha vahim olabilir.

Yarım asırdan bu yana ya kapıda ya bekleme odasında ya da görüşme masasında bekletilen Türkiye’ye “masa devrildi” denir ise, elbette ödenecek fatura da hem Türkiye hem de AB açısından çok ağır olur. Bu yarım asırlık flört tabii ki sonsuza kadar devam edemez ama ayrılığın da sonuçları olması doğal olmaz mı?

 

Yusuf KANLI

yusufkanli@gmail.com

25.02.2019

 

Sayfamızı Paylaşın:

Etiketler:

Sayfa Yorumları (0 )
  • ...

Yorum Ekleyin